16/07/2025 | Yazar: Okay Gökmen ve Öner Ceylan

İki dost ve yoldaş, Okay Gökmen ve Öner Ceylan, cinsiyet partilerinden sistemin dışlama ve içerme stratejilerine; makullük dayatmasından mücadelenin yarattığı dönüşüme cis-heteroseksizmi konuştu.

Hem her yerde hem görünmez: Cis-heteroseksizm Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Selam,

Biz lubunya mücadelesinin içinde tanışıp dost ve yoldaş olmuş iki lubunyayız. Yıllardır kendi aramızda mücadelemiz hakkında yaptığımız sohbetleri yazılı halde görme fikri bizi heyecanlandırdı. Düşüncelerimizi başkalarıyla da paylaşıp çoğaltmayı, belki sizlerin de yazacağı başka yazılara, başka üretimlere vesile olmayı umduk. Kendi birikimlerimizden yola çıkarak fikirlerimizi üstten olmayacak şekilde yazıya dökmeye çalıştık. Bunu yaparken akademik bir dilden olabildiğince kaçınıp erişilebilir, anlaşılır bir dil tutturmayı denedik. Fırsat buldukça bu sohbetleri sürdürme hevesindeyiz.

İstanbul'da yaşayan, orta sınıf, iki cis eşcinsel erkek olmanın getirdiği kısıtlarla bu sohbeti gerçekleştirdik. Dileriz ki başka deneyimlerden başka insanlar da yazılar yazmaya devam etsin, bu mecrada politik birikimlerimiz daha da çoğalsın. Böylelikle göremediğimiz ya da yanıldığımız konularda biz de kendimizi geliştirebiliriz. Geçmişten bugüne gittikçe daha da güzelleşen mücadelemizle hep birlikte çok güzeliz.

Öner:

''cis (sis) nedir?''den başlayabiliriz.

Önce transtan başlayalım. Trans, doğumda atanan cinsiyetten olmayan kişi. Bununla ne kastediyorum? Bir bebek doğduğunda doktor cinsel organına bakıp, bir oğlunuz oldu ya da bir kızınız oldu diyor. Doktor karar veriyor aslında cinsiyete.

Okay:

Tıp ya da devletin sağlık otoriteleri.

Öner:

Evet. Bir cinsiyet atıyor diyoruz. Neden böyle diyoruz? Çünkü aslında dış cinsel organa bakarak bir insanın gerçek cinsiyetini anlayamayız. Gerçek cinsiyet daha karmaşık bir şey. Benim belli bir yaşta, işte iki yaşından itibaren özellikle kendimi nasıl algıladığım benim cinsiyetim. Yani belli bir cinsiyetten algılıyorsam, kadın ya da erkek olarak algılıyorsam ya da bu ikisinden biri değilsem, yani ben bu iki cinsiyete de kendimi ait hissetmiyorum diyorsam bu da başka bir durum. Dolayısıyla bana atanan o kız ya da erkek cinsiyetinin dışında hissettiğim anda ben trans oluyorum. Yani bana verilen isim trans oluyor. Bunun tersi de cis. Kendimden örnek verirsem ben doğduğumda erkek çocuk dendi. Ben de şu ana kadar en azından bununla ilgili bir sorun yaşamadım. Yani ben kendimi erkek olarak hissediyorum ve bana doğumda da atanan cinsiyet bu zaten. Dolayısıyla ben cis bir erkeğim. Tabii bir de doktorun dış cinsel organa bakıp karar veremediği durumlar var, doktorların ve toplumun genelinin “anormal” saydığı. O zaman da doktor, çoğu kez kozmetik bir müdahalede bulunmayı öneriyor aileye. Bunlar aslında interseks bebekler ve çoğu durumda sağlık açısından cerrahi bir müdahaleye gerek yok aslında. Burada yine bebeğin cinsiyetine doktor ya da aile karar vermiş oluyor.

Cis-heteroseksizmi de tanımlamak gerekirse; toplumun sadece kadın ve erkeklerden oluştuğunu, bunların da doğumda atanmış cinsiyetlerinde, yani cis olduğunu ve “karşı” cinsten hoşlandığını varsayan ve dayatan bir sistem.

Okay:

Cis-heteroseksizm aslında kişinin cinsiyetini ve cinsel yönelimini belirliyor, baştan varsayıyor, belli seçenekler dışında bir şey olmadığını ve toplumsal hayat içinde sadece bu kimlik ve rollerle yaşanabileceğini, bunun dışında bir şey olmasının mümkün olmadığını söylüyor. Kişinin kendi cinsiyetini ve cinsel yönelimini seçebilme özgürlüğünü ketleyen bir şey aslında cis-heteroseksizm. Çünkü bu doğumda atanmış, ya da daha ultrasonda anne karnında belirlenmiş cinsiyetin dışında, o insan kendi cinsiyetine kendi karar verebilmeli diyoruz. Ama cis-heteroseksizm böyle bir yolu kapatıyor. Aynı şekilde bir kişinin trans olmasının dışında, kişinin cinsiyetinden bağımsız yöneliminin de ne olacağı baştan belirlenmiş durumda. Ve bunlar değiştirilemez, sorgulanamaz kimlikler cis-heteroseksist düzende.

Aslında ataerki gibi, patriyarka gibi bir kavram cis-heteroseksizm. Bunlardan da bağımsız değil. Ve hani bir tarafıyla görünmez bir şey. Özellikle çok cis-hetero bir dünyada yaşadığımız için, sadece cis-hetero olmayanların hissettiği bir şey. Ama bir taraftan da çok kapsamlı bir şey. Ve bu sadece cinsellikler ve cinsiyet meselesine değmiyor. Aslında toplumsal hayatın ve bütün o paylaşım meselesinin her yerine nüfuz etmiş durumda. Bütün dünyayı cis-hetero merkezli bir dünya olarak kuruyor.

Bu meselenin farkına varınca bence bunun politik bir mesele olduğunu da anlıyoruz. Yani sonuçta cis-heteroseksist bir sistem var ve bu sistem o cis-hetero olmayanları dışlayan bir sistem. Bu sistem neden var ve cis-hetero olmayanları neden dışlıyor?

Öner:

Dışlıyor ya da belli şartlarda içeriyor. O da kendini inkar koşuluyla belki içerebiliyor. Yani rol yaparak vesaire.

Okay:

Ya da heteroların hoşgörüsüyle. Evet cis-heteroların hoşgörüsü, yani onların izin verdiği kadar, onların inisiyatifinde, onların belirlediği kadar, belirlediği şekilde filan. Hani orada yine aslında cis-heteroseksizm yukarıda, ama lütfediyorlar.

Öner:

Yani asli unsur cis-heterolar, biz bir renk, bir süs olarak var olabiliyoruz.

Okay:

Ki bence bu, yani bu cis-heteroseksizm, dediğim gibi, çok patriyarkadan, ataerkiden falan bağımsız bir mesele değil. İşte o kadın ve erkek de onların belirlediği, genel olarak sistemin belirlediği kadın ve erkek, ve erkek üstte kadın altta; yani hiyerarşik olarak. Bizim cis-heteroseksizm dediğimiz şeyde de cis-heterolar en üstte. Onun dışında zaten bir şey olmaması lazım onlara göre. Ya da onların hoşgördüğü kadar falan. Çünkü aile de, toplum da, ahlak da bunun üzerinden kuruluyor ve sana, hem kendi cinsiyetine dair, hem cinsiyet rollerine dair, hem romantik ilişkilerine dair bir sürü şey dayatıyor. Artı, toplumun içinde sadece bu cinsiyet ve cinsellik meselesine değil, bunun dışında nasıl var olacağına ilişkin de birçok dayatmalarda bulunuyor. Yani sen trans biri isen bu sistemin içinde, mesela kamusal bir yerde tam olarak trans kimliğinle var olamıyorsun.

Öner:

Eğer tamamen cismiş gibi algılanabiliyorsan, yani trans kimliğini gizleyebiliyorsan ve anlaşılmıyorsa o zaman var olabiliyorsun ama o zaman da zaten cismiş gibi var oluyorsun.

Okay:

Biz lubunyalar olarak kimliklerimizi sahiplenip varoluşumuzun cis-heteroseksizmle ilişkisini kurduğumuzda bence cis-heteroseksizmi anlayıp onun dışında bir dünya olabileceğini de görmüş ve göstermiş oluyoruz aslında. Çünkü diğer türlü ancak bu sistemin istediği kadar ve onların izin verdiği alanlarda var olabiliyoruz. Yani onun için “lubunyalık politiktir” dediğimiz zaman cis-heteroseksizm meselesini görünür kılmış oluyoruz. Sonuçta dünyadaki bir sürü toplumun yapılanmasında çok belirleyici bir şey bu sistem, ama bu bir o kadar da görünmez.

Bunun dışında tabii bu, toplumdan topluma, kültürden kültüre zaman içinde çeşitli değişiklikler de gösteriyor. Mücadelelerle, dayanışmalarla başka şeyler de oluyor. İşte dünyanın birçok ülkesinde eşcinsel evlilikler yasal kabul edildi ama başka birçok ülkede de hâlâ suç sayılıyor, başka bir yerde başka bir şey var. Kültürden kültüre değişse de en tepede bir cis-heteroseksizm genel olarak şu anda yaşadığımız dünyada çok hakim bir yerde ve bu, sistemin dışına çıkma ile de bağlantılı bir yerde aslında. Yani sistemin dışına neden çıkmalıyız ya da sistemi…

Öner:

Sistemi yıkmak ya da dönüştürmek. Ama önce anlamak, çünkü değiştirmenin yolu önce anlamaktan geçiyor.

Okay:

Evet, ve bu aslında cis-heteroseksizm dediğimiz mesele, sadece cinsiyetleri ve cinsel yönelimleri, cinsel rolleri, performansları değil, kültürden kültüre değişmekle birlikte, senin o toplumun içinde nasıl var olabileceğini de belirliyor.

Öner:

Cis-heteroseksizm şunu söylüyor; cis-heteroluk dışında bir şey mümkün değildir diyor, ama lubunyalığın ortaya çıktığı durumlarda da bunun yaptırımları oluyor. Bazı toplumlarda bu çok sert, idama kadar giden cezalandırmalar olabildiği gibi bazı toplumlarda da örneğin evlilik eşitliği olsa bile bu yanıltıcı bir kıstas olabiliyor; ayrımcılık, zorbalık, vb. sürebiliyor. Örneğin Batı’da yoğun şekilde ortaya çıkan, terf adı verilen transfobik akımlar var.

Okay:

Şu ana kadar cis-heteroseksizmi daha kavramsal bir şekilde konuştuk. Her yerde olduğunu söyledik, görünmez olduğunu söyledik. Bunun üstüne kendi kişisel hayatımızdaki tezahürlerini, gözlemlerimizi, çevremizde gördüğümüz şeyleri anlatarak bu kavramsal, biraz da teorik olan meseleyi somutlaştırmanın iyi olabileceğini düşünüyorum. Mesela bu konuştuklarımızdan hareketle cis-heteroseksizmi sen kendi hayatında kişisel olarak nasıl deneyimliyorsun? Nerelerde karşılaşıyorsun? Yani milyonlarca yerde karşılaşıyoruz tabii ama kafanda “en çok şurada görüyorum” ya da “şuralarda hissediyorum” dediğin şeyler neler?

Öner:

Senin dediğin gibi, milyonlarca yerde irili ufaklı görüyoruz tabii ama önce önemli bulduğum bir şeyi söylemek istiyorum. Cis-heteroseksizm sadece lubunyalara yönelmiş ayrımcılıklardan, transfobi, homofobi, vesaireden ibaret değil, daha büyük bir şey aslında. Örneğin popüler kültürde, şarkılarda, filmlerde anlatılan aşklar hep cishet (cis-hetero) bir erkekle yine cishet bir kadın arasında geçen aşklar. Ve bunun dışında bir şey hemen hemen yok. Ayrıca gözlemlediğim başka bir şey; küçük çocuklara bile yalnızca karşı cinsten hoşlanacakları varsayımıyla yaklaşılıyor. Örneğin bir kız çocuğu var. Adı Edanaz olsun, İki yaşında olsun. “Bizim Edanaz abileri çok seviyor, abilere ayrı bir ilgisi var” falan diye imalarda bulunuluyor. Yani burada zaten şu varsayımı biliyoruz: İşte Edanaz büyüyecek, evlenecek, telli duvaklı gelin olacak, kocası olacak falan. Yani Edanaz’ın yöneliminin ne olacağı falan baştan zaten belli. Bunun dışında bir şey olamaz. Bu bir cis-heteroseksizm tezahürü. Tabii Edanaz’ın cinsiyeti hakkında da bir varsayım var burada.

Okay:

Ya da son yıllarda Türkiye’de de popüler olan, ne gerek varsa daha anne karnındayken çocuğun cinsiyetinin tespit edilip kutlanması meselesi var.

Öner:

Evet, cinsiyet partileri. Şimdi burada ben kendi hayatımdan yola çıkarak bir şeyler söylemek istiyorum. Örneğin ben kendime eşcinsel diyorum. İşte, büyük ölçüde bunu çevremden gizlemeden yaşıyorum. Tabii ki hayati bir tehlike olasılığını sezdiğimde bunu gizlerim. Gerekirse inkar ederim. Ama büyük ölçüde açık yaşamaya çalışan biriyim. Ama bu hep böyle değildi. Örneğin ergenlik çağımdan, üniversiteyi bitirip çalışma hayatına atıldıktan yıllar sonraya kadar kendimi şöyle görüyordum, şöyle bir varoluş içindeydim; Benim erkeklere karşı birtakım arzularım, duygularım var. Ama bunlar aşılamayacak şeyler değil.

Okay:

Olmaması gereken şeyler ama?

Öner:

Tabii, yani bunlar olmaması gereken şeyler. Başka kimsede de yok ve bende de olmamalı. Dolayısıyla ben bu duyguların üstesinden gelebilirim ve böylece ileride eşcinsel olmaktan kurtulabilirim. Çünkü “benim bu duygularım var” demek, “ben eşcinselim” demek değil, diye düşünüyordum. Ve aktif bir şekilde mücadele ettim bu duygularımla, ki ben olması gerektiği gibi “normal” bir insan olayım. Yani heteroseksüel sözcüğü bile çok hayatımda yoktu. Ben sıradan bir toplumun sıradan bir ferdiydim aslında. Ve tabii ki bu, cis-heteroseksizmin bir ürünü. Çünkü bir şekilde ibneliğin yanlış olduğunu biliyordum. Bu bilgiye sahiptim ve ben onlardan biri olmak istemiyordum ve değildim de zaten. Çünkü ben nasıl onlar gibi olabilirdim ki? Ben iyi bir insandım. Dolayısıyla öyle aşağılık, iğrenç bir insan olmam mümkün değildi. Zaten öyle insanlar yoktur. Ben 80'ler ve 90'lardan bahsediyorum. Nerede vardı? Taksim'de bir avuç travesti vardı. Onların da hayatı hayat değildi benim için, çok rezil hayatlardı. Yani o zamanki düşünceme göre, anlatabiliyor muyum? Zaten herkes cis-hetero, daha doğrusu zaten herkes “normal” ve olması gerektiği gibi. Sadece Taksim'de bir avuç travesti var.

Okay:

Sende de küçük sorunlar var ama halledeceksin.

Öner:

Bende küçük sorunlar var ama ben onlardan biri olamam. Çünkü ben öyle bir hayata sahip olamam, olmamalıyım ve zaten ben yapı itibariyle öyle değilim, ben o değilim. Dolayısıyla ben eşcinsel de değilim. Sadece benim bazı duygularım var ve bunlardan kurtulacağım diyerek on küsur yıl böyle geçti. Dolayısıyla mesela şimdi o yıllardaki ben, lubunyalar ya da LGBTİ+ topluluğunun içine dahil miydim, değil miydim? Yani demek istediğim, bu bir bakış açısı ve şu anda büyük çoğunluk, lubunyaları destekler tarafta bile olsalar bence şöyle düşünüyorlar (ki birçok lubunya da belki böyle düşünüyor): “bir tarafta toplumun geneli var. Bunlar tabii ki cishet insanlar. Bir tarafta da lubunyalar var. Bunlar da bir azınlık, küçük bir azınlık ve onlar birtakım haklar istiyor. Hani, ne olur canım onlara da bazı haklar versek? Onlar da yaşasın, ölmesin. İstedikleri gibi yaşamaya çalışsınlar. Tabii çok da rahatsız etmeden, çok da bazı şeyleri yıkmadan yaşasınlar. Ama bu lubunyalar böyle sınırlı ve sabit bir grup. Yani esas toplumun yanında bir renkler.” Ama benim şu anki düşünceme göre lubunyalar dediğimiz kesimin içinde, “o zamanki ben” de varım. Bu ne demek? Şu anda bence benim o zamanki halim gibi yaşayan milyonlar var. Bunlar ne yaptılar ya da ne yapıyorlar? Kendilerine normal bir hayat biçiyorlar. Normal bir hayat nedir? Gerek kendi cinsiyetinle, gerek hoşlandığın cinsiyetle ilgili içindeki duygular ne olursa olsun, her şeyi normal sırada yapacaksın, evleneceksin, çoluk çocuğa karışacaksın, iyi bir işin olacak, vs, vs. Dolayısıyla ben bu insanları da lubunyalar topluluğuna katıyorum. Böyle olunca milyonlarca böyle insan var ve azınlık olup olmadıklarından da, olmadığımızdan da emin değilim.

Çoğu zaman doğrudan değil, dolaylı mesajlar alıyoruz cis-heteroseksist düzenden. Yani cis-heteroseksist sistem çoğunlukla bize “sen ibnesin ve bu yanlış, olmamalısın” ya da “daha az hakkın olmalı” demiyor. Cis-heteroseksist sistem çoğu zaman bizi cishet olmaya özendiriyor, özendirmeye çalışıyor. Bunun için güçlü mekanizmalar var. Mesela bir tanesi popüler kültür, bir tanesi aile hayatı, bir tanesi toplumsal hayat. Ve sana tek yolun bu yol olduğunu ve bu yolu seçersen mutlu olacağını vaat ediyor. Ama bunun aksi bir yolu seçersen de hayatının ziyan olacağını, acılar çekeceğini, kıyıda köşede kalacağını, toplumun dışına itileceğini ve mutsuz olmaya mahkum olduğunu söylüyor.

Okay:

Bir kere o normal olma meselesinin dışına çıktığında toplumun, yasaların ya da devletin sana sağladığı ya da sağlamayı taahhüt ettiği şeyleri alamama tehlikesiyle de karşı karşıya kalıyorsun. Yani barınman gerekiyor, çalışman gerekiyor, ne bileyim, kahvaltı etmen gerekiyor, gündelik hayatını sürdürmen gerekiyor ve cis-heteroluğun dışında bir şey performe ettiğinde senin kafanda, dışlanacağına dair içselleştirilmiş ve çok haksız da olmayan önyargılar var, ya da sana zaten başka bir şey performe ettiğinde bunu yapmaman gerektiğine dair çeşitli uyarılar geliyor. Ve o zaman benim hem toplumsal yapıya hem yasal düzene uymam gerekiyor ki o makullükler içinde başıma bir şey gelmeden devam edebileyim.

Senin dediğin gibi, içinde bu duyguları olup bir kimlik arayışında olan ya da o kimliği kabul eden insanlar dışında herkes böyle düşündüğü için, bunun dışındaki bir şeye zaten o toplumsal yapının içinde ve o dünyanın içinde var olamaz gibi bakılıyor; yani iş yerinde bir lezbiyen olamaz ki…

Öner:

Yoktur da zaten ‘bizim iş yerinde’.

Okay:

İşte ne bileyim, hastanede trans doktor olamaz ki, yani onlar doktor olamaz ki zaten. Yani işleyen bir düzen var ve bu düzen zaten kabul edilmiş bir düzen ve hani bunun dışına zaten nasıl çıkılacak ve çıkılmaması da lazım…

Öner:

Ama zaten olabilir mi sorusu da insanların kafasında yok, yani trans bir doktor olabilir mi acaba, ya da olabilir miydi diye hipotetik bir soru bile yok zaten, çünkü her şey olması gerektiği gibi, tıkır tıkır.

Okay:

Evet, ve “bu tıkır tıkır işleyen düzenin dışında kalırsanız yani bizim gibi olmazsanız bunlar gibi olursunuz, yani işte o marjinalize, en dipte, en kötü yerde olanlar, bu düzene ayak uyduramayan ve sonu da belli olmayan kişiler” gibi düşünülüyor.

Öner:

Ben ideolojik olarak da zaten çok fazla sistem yanlısı bir tipsem, derim ki ‘beter olsunlar, gebersinler, ahlaksızlığın sonu budur’ derim. Eğer birazcık daha “açık fikirli”ysem ve birazcık da vicdanlıysam, en fazla, (yani çoğunluk için konuşuyorum) acırım, yazık derim, keşke böyle olmasa, hani onlara da yazık ama yapacak da çok bir şey yok diye düşünürüm, ya da en fazla “devlet keşke bunları koruma altına alsa” falan derim, hani kıyıda, köşede işte transtı, geydi falan, bunları koruma altına alsa, sanki böyle nesli tükenen kaplumbağa gibi, caretta caretta gibi bir muamele.

Okay:

Ben de şunu ekleyebilirim. Yani bu cishet düzen bir günde oluşmadı ve tek bir kişinin böyle olsun demesiyle de oluşmadı. Ve sürekli aslında bir değişim, dönüşüm de içinde bir taraftan. Yani kendi sokağında, mahallende, akrabalarının yanında, arkadaşlarının yanında, işinde, okulunda gördüğün şeyler var ve bunların hepsinde sana düzenin böyle olduğu, olması gerektiği öğretiliyor, anlatılıyor ve bunun dışında da birşey olamaz zaten.

Öner:

Oradan devralayım mı? Cis-heteroseksist düzende evet bunlar var, bunları her yerden duyuyoruz ve bunun dışında bir hayat yok. Ama özellikle artan bir şekilde son 100 yılda, ama son 50 yılda daha da fazla ve giderek ivmelenen bir şekilde bu sistemde gedikler açılıyor. Dediğin gibi, çünkü aslında gerçek hayat böyle statik ve kağıt üstündeki gibi “cis-hetero sistem, nokta, bitti, başka hiçbir şey yok”tan ibaret olmuyor.

Okay:

Ya da iktidarların kafasında yönetmek istediği gibi de olmuyor.

Öner:

O yüzden bu gedikler açılıyor, büyüyor ve mesela diyorsun ya işte, okulda, yaşantında, mahallende bunları görmediğin bir dünya varken artık yavaş yavaş bu değişiyor ve görmeye başlıyorsun. Bu da nasıl oluyor? Görünür lubunyaların doğal yaşam mücadeleleriyle oluyor. Yani diyoruz ya, her yürüyüşümüz bir onur yürüyüşü. Ben illa da ‘aktivizm’ yapıyorum demesem bile sokağa çıktığım anda varoluşum çoğu kez, özellikle eğer en azından kendimi belli ölçüde kabul etmişsem benim varlığım bu sistemde gedikler açıyor ve insanların o statik düşüncelerinde değişimlere de yol açıyor ve bu gittikçe büyüyor.

Okay:

Şu an böyle bir dönemden de geçiyoruz.

Öner:

O yüzden ‘cis-heteroseksizm her şeye muktedir, aşılamaz ve mutlak, değişemez bir sistemdir’ gibi anlaşılmasın sözlerimiz diye eklemek istedim.

Okay:

Yani zaten bunların konuşulabiliyor olması artık başka ihtimalleri de düşündüğümüz anlamına geliyor aslında ve bence de bu ikili cinsiyet sistemi, işte bu evlilikler, yasalar, miraslar genel olarak ekonomik sisteme de işlemiş, hukuki düzene de işlemiş, sağlık bürokrasisine de işlemiş bu cishet yapının eleştirisine başlayıp bunlar konuşulur oldukça belli başka özgürlük ihtimalleri oluşuyor. Bu ihtimallere karşı iktidarlar da başka yasaklar ve başka sabitleme mekanizmaları kuruyor.

Öner:

Ya da kurmaya çalışılıyor.

Okay:

Evet. Belki de bundan sonra bu sistemin içinde sıkışıp kalmak istemeyenler, özgürce kendi olmak isteyenler olarak nasıl bir dünya tahayyül ettiğimizi de hep birlikte konuşmamız gerekiyor.

14.07.2025, İstanbul

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, araştırma, inceleme, yorum, cisgender, heteroseksizm, trans, kavramlar, ikili cinsiyet sistemi, lgbti
İstihdam