10/12/2025 | Yazar: Levent Pişkin
Dayanışma yatay bir ilişkidir ve ‘dar kapıdaki Mesih’ değildir. Yani dayanışma bir kurtarıcı pozisyonu değil, beraber özgürleşme imkanıdır.
Fotoğraf: Tulya Çavuşoğlu, 2025 Ankara Onur Yürüyüşü
“altı kız bir ayışığı def çalıp şarkılar söylediler
beri yanda ormanlar yanardı, ciğerpareler lime lime”
“Yo te decía que la solidaridad es la ternura de los pueblos.” Nikaragualı yazar Gioconda Belli’ye ait bu açılış dizesini, Türkçede “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” şeklinde duymuş ve görmüş olmanız çok muhtemel -genellikle Che’nin yakışıklı bir fotoğrafıyla beraber. Çevirinin objektifliği en az diğer toplumsal olgu ve oluşlar kadar tartışmalı. Ben de bu tartışmanın bana sağladığı alandan faydalanarak hem yazının selameti için hem de ihtiyaç duyulanın şefkatli bir dayanışma olduğu iddiasından hareketle “Dayanışma halkların şefkatidir” şeklinde kullanacağım.
Ne şefkat ne de dayanışma tanımlanması kolay olan kelimeler değil. Bir kısım -itiraz edilmesi zor olan- şefkatin zaten dayanışmaya içkin olduğu önermesinde dahi bulunabilir. Ama dayanışmanın ne olduğunu ve ne olmadığını söyleyerek başlamama izin verin: Dayanışma yatay bir ilişkidir ve ‘dar kapıdaki Mesih’ değildir. Yani dayanışma bir kurtarıcı pozisyonu değil, beraber özgürleşme imkanıdır.
Dayanışma sadece duyurulan ve gösterilen bir siyasi eylem değil. Bununla beraber ve bunun ötesinde şefkatli, incelikli, özenli bir nitelik taşır ve bu bağlamda tamamen hissedilen bir şey olarak da varlığını bulur. Dayanışma dönüştürücüdür. Daha önce bir araya gelmemiş olanlara alan açar. Bu alan bir yandan bir birlik inşa ederken, diğer yandan birliğe homojenlik/teklik atfetmeden, birliğin bütünlüğünü tehlikeye atmadan farklı deneyim ve ihtiyaçların görünmesini ve dolayısıyla pratik içinde öğrenilmesini sağlar.
Dayanışma yalnızlığın şifasıdır. Kişisel olarak tanışmayan insanlar ve topluluklar arasında kurduğu güçlü bir bağ inşasıdır. Yerleşik, mekanikleşmiş, hissedilmeyen, görülmeyen, duyulmayan ve pragmatist bir ilişkilenmenin ötesinde doğrudan, yaşamaya, yaşatmaya, var oluşları mümkün kılmaya, sürdürmeye dayanan bütünlüklü bir ilişkiler ağı yaratır. Bir başka deyişle yozlaşmış bir çıkar ilişkisinin ötesinde ve bu ilişkilerin hüküm sürdüğü bir düzende başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren ve hissettiren bir imkandır. Söz gelimi adalet için mücadele ederken, tam da mücadele içinde inşa ettiğimiz ilişkilerde adil olmayı ifade eder: hem tahakkümün şiddetine hem güç/iktidar hiyerarşilerine karşı birbirimize gösterdiğimiz şefkati.
Dayanışma işteştir. El ele gittiğimiz bir yolda diğerinin gittikçe büyümediği bir yoldur. Omuz omuza, sırt sırta vererek temas kurduğumuz, bağ oluşturduğumuz, hayal ettiğimiz dünyanın bu dünyadaki izdüşümüdür. Dayanışma örgütlenmektir. ‘Sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere’, birbirimize yük olmadan birbirimizi taşımaktır.
Peki neden şefkat ve bundan önce nedir şefkat? ‘Gözaltına alınırken adını bağır’ diye hiç tanımadığın insanların akıbeti için endişelenmenin kendisidir. Hepimizin duymaktan bıktığı, ama duymayınca tarifsiz ve kederli bir boşluk hissettiği ‘varınca haber ver’ cümlesinin hissettirdiği güven ve yalnız olmamanın ifadesidir: hiçbir şikâyet, talep, vaaz, analiz içermeyen saf bir kuşatma. ‘Saatsiz bir yelkovan’, özgür ama ait. Çağın çiğliğine, karmaşıklığına ve güvensizliğin bir norm oluşuna karşı anlam arayışı, sokulma ve güvenin hissettirdiği sıcaklık.
Adalet, eşitlik, özgürlük mücadelesi veren hemen tüm toplumsal kesimlerde bu fikir ve duygu bir biçimde varlığını gösterse de ne olduğu üzerinde aktivistler, filozoflar veya siyaset kuramcıları dayanışmanın neyi kapsadığını, şefkatin hele şefkatli dayanışmanın ne anlam ifade ettiği konusunda uzlaşmaları neredeyse mümkün değil. Bir gruba karşı sorumluluk duymaktan tutun ezilenlerin koalisyona, eylem birlikteliğinden toplumsal ilişkilenme biçimine kadar, dayanışmanın kapsamı bulunduğu ve hayata geldiği yere göre şekillenebilir. Sadece bir dizi eylem değil, bir dünya görüşü, bir varoluş biçimi ya da bir öğrenme pratiği olarak görülebilir.
Kurtuluş, dolayısıyla, sonda değil yolda, özgürleşme fırsatı sunan yolun kendisi. Dayanışma yolun rehberi, yolda kaybolmamak için elimize aldığımız harita, korktuğumuzda elini tuttuğumuz, neden korktuğumuzu sorgulamadan bize sığınak olan yoldaş. Ağustos sıcağında kana kana içilen suyun serinliği dayanışma, her damlanın bir araya geldiği çokluk. Herkes kendine değil, hepimiz birimize birimiz hepimize.
Sistem her tarafımızdan kuşatmışken ve her gün ‘dayak yerken’, sadece ne yapmalıyı konuşmak çözüm değil. Neyi nasıl yapacağımızın ehemmiyeti büyük ve kurmak istediğimiz, tahayyül ettiğimiz dünyaya dair ufuk açıyor. Lekeyi nasıl çıkaracağımız en az lekeyi neyle çıkaracağımız kadar önemli. Susmak lekeyi dokuya işlemeyi önlemiyor, bilakis kolaylaştırıyor. Özgürleşme imkânı ise suskunluğu bozmakla başlıyor. Bir ses ile. O sesin çığlığa, o sesin bir bağırmaya dönüşmesinin önündeki tek engel çıkarılmayan ses. Çünkü biliyoruz, “bağırmamız bir karşı koymanın çeliğine bir sudur”.
Kaos GL dergisine abone olun
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı-1 dosya konulu 204. sayısında yayınlanmıştır.
Abone olmak veya tek sayı satın almak için tıklayın.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, siyaset, trans, lgbti, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks
