10/08/2025 | Yazar: Antigone Güneş Beyaz

İlişkilerimiz ile yalnızca normdan uzaklarda yaşamayı değil, normu bizzat kırmayı arzulamalıyız; ki normu devam ettiren sisteme karşı var olan en büyük tehdit, tüm bunların getirdiği yalnızlaştırmaya karşı olan öfkemiz ve bunu yıkabilecek olan birlikteliklerimizdir.

Kuirleş(emey)en çokeşlilik Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Queer anarchism” üzerine yazılmış bir blog yazısında, yazarın biraz önce cinsel birliktelik yaşadığı adam bir “ilişki anarşisti” olduğunu söylüyor ve bunu “Birden fazla kişi ile sevişiyorum ve bu etkileşimleri birer ilişki olarak adlandırmıyorum, insanlar ile görüşmek istediğimde görüşüyorum.” şeklinde açıklıyor. Yazar bunun üzerine, adamın “ilişki anarşisi” tanımı üzerine düşünmeden edemiyor ve bu tanımın anti-kapitalist bir eleştirisini yapıyor:

Ancak sözleri aklımda kalmıştı. İlişki anarşisi bu muydu, bağlılık olmadan çokeşlilik mi? Umarım öyle değildir. Bu tarz bir bireysel özgürlük, sürebilen bir ilişki kurmamanın özgürlüğü, daima kendi arzularını takip etmenin özgürlüğü, bağlanmadan sevişmek… bunlar bana daha çok ‘ilişki kapitalizmi’ gibi geliyor. Üstelik bu adam bunu ‘istediğimi yaparım’ olarak tanımlayan ilk ‘ilişki anarşisti’ değildi.

Sanırım ilişki anarşisinin bana nadiren çekici gelmesinin sebebi, bunu uygulayanların tekeşlilik dışı ilişkilere gereğinden fazla takılmaları. Anarşizm bana göre daha çok bağlılıkla, komüniteler kurmakla ilgilidir. Kapitalizmin, sahipliğin, mesleklerin, üretici olmak ve olmamanın ve yarışmanın ‘kurallarını’ reddeden komüniteler. Bunun yerine ilgiyi, iş birliğini, eşitliği, farklılıklarımızın güçlerimizi oluşturduğunu anlamayı seçen ve her birimizin kabiliyetlerine göre katkı sağladığı ve ihtiyaçlarına göre aldığı komüniteler.

Ve sezgisel olarak; anarşist bir ilişkinin etrafımızdaki acımasız ve baskıcı kapitalist dünyaya karşı, karşılıklı bir destek sistemi olduğunu söyleyebilirim.1”

Çevremdeki birkaç “ilişki anarşisti”, bolca okuma, ve oldukça kısa bir çokeşli ilişki sonrasında kolayca anlamıştım ki çokeşliliğin ilişki anarşisi adı altında son derece bireyselci ve hedonistik bir olguya evrilmesi sandığımızdan çok daha kolay ve yaygındı. Kulağa (belki de haklı olarak) yeterli gelmeyebilecek bu deneyimler bugün dünyada ve Türkiye’de çokeşlilik ile ilgili nihai bir yargı belirtmese de ilişkilerimizi kudretlerimizi artıracak şekilde örgütlemenin yolları hakkında birkaç fikir verebilir diye düşünüyorum.

Evet, belki de stereotipik kaçıngan profile uymayan çok az çokeşli ilişki gördük. Ama heteronormatif düzeni ve toplumsal cinsiyet rollerini devam ettirmeyen ve özünde co-dependent olmayan kaç tane tekeşli ilişki gördük, ve bütün bunların verdiği bunaltıya rağmen tekeşliliğe gösterdiğimiz toleransın ne kadarını çokeşliliğe gösterdik ki? Hegemonyanın defalarca üretildiği tekeşli eşcinsel ilişkileri de düşündüğümüzde, mononormativiteden çıkamadığımızda ilişkilerimizi gerçekten de iddia ettiğimiz kadar kuirleştiriyor muyuz? Ve bir o kadar ürkütücü bir soru: çokeşliliğin bireysel istek ve ihtiyaçlar üzerinden kurulduğu ilişkilere baktığımızda; bu yapılan şeyi, sonuna kadar ilişkileri kuirleştirme üzerine kurulmuş olan ilişki anarşisi çatısı altına alabilir miyiz? Elbette tüm çokeşli ilişkileri ilişki anarşisi adı altında toplamak, teorinin politik bağlamına ihanet etmek olur. O halde bu çizgiyi nerede çekiyoruz, ve çokeşliliği ilişki anarşisinin politik bağlamından koparmadan, bir yandan da daha da kuirleşmekten korkmadan nasıl yaşayabiliriz? Şüphesiz, bir kuirleştirmeden bahsedeceksek yolumuzdan şaşmamamız için bize rehber olacaklardan biri de dekolonyalizm.

Tarihsel olarak, kolonyalizm öncesi Afrika veya Amerika’nın çeşitli bölgelerine bakıldığında mononormativitenin kolonyalizm ile gelmiş olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz; zira bu bölgelerdeki çeşitli halkların çokeşli pratiklere sahip olduğunu, ve sömürgeleştirme ile bu pratiklerin yerine yenilerinin empoze edildiğini biliyoruz. “Sömürgeleştirme süreci, hem fiziksel -bölgesel- hem de kültürel olarak, sömürgecinin ahlakını ve yaşama şeklini sömürgeleştirilen halka dayatması olgusunu gerektirir.”2 Bu süreçte sömürgeci, yerli halka ait kültürü ve doğal olarak ilişkilenme biçimlerini de gerici ve ahlak dışı olarak sınıflandırarak halk üzerindeki iktidarını üretir. Bunu yaparken sömürgecinin elindeki araç ise aile kurumudur. Gerek sömürgecilik sürecinde Amerika’da gerek 2025 yılında Türkiye’de üzerimizdeki baskısını hissettiğimiz bu meşhur aile; tanım gereği erkekliğin, ahlakın ve mülkiyetin üretildiği yerdir. Burada bir kadın, bir çocuk, bir partner; aile kurumu tarafından belirlenir/tanımlanır ve dolayısıyla aileye içsel hale getirilir. Bu içselleştirme kadının, çocuğun veya partnerin normatiflerin dışında var olamaması, dolayısıyla kuirleşememesi demektir; ve artık sömürgeci, cinsel kimliklerimiz üzerinde iktidar sahibidir.

İliklerine kadar kolonize olmuş bir toplumda hetero ve mononormativite, biz ne kadar uzaklaşmaya çalışsak da adeta ilişkilerimizin çatlaklarından sızıyor ve kuirleştirdiğimizi düşündüğümüz düzlemlerin öğrenilmiş kalıpların dışına çıkmasına engel oluyor. Bazılarımız ise bunu başarabilmek ve gerçekten özgürleşebilmek adına bu normatiflerin var olmadığı bir dünya kuruyor -bir bakıma ilişkilerimizi dekolonize ediyor- veya bunu yaptığımızı sanıyoruz, ta ki bir gün uyanıp bu çatlaklardan sızanların güvenli alanlarımızı bile işgal etmiş olduğunu görene dek.

Normatifleri bir yere kadar kırabildik, artık kendimize kurduğumuz dünya kuir ögeler barındırmakla beraber kolonyalizmin bize bıraktıklarını taşımaya devam ediyor. O halde kuir olan ve olmayandan izler gördüğümüz bu dünya, bir melezleşme/hibritleşme etkisi içerisinde. Bu melezleşme, bir bağımsızlık savaşından çıkmış olan ve hala kolonyal deneyimin bıraktığı izleri taşıyan bir halkın, yerli olana ve olmayana ait kültürel ögeler barındıran melezleşme deneyimini andırıyor. Yukarıda bahsettiğim blog yazısında olduğu gibi; kolonyalizmin getirmiş olduğu cinsel normlara meydan okuduğumuz güvenli(?) alanlarımızı değersizleştiren, kuir eğilimlerimizin önüne geçen ve normu yeniden üretenler, kolonyal tehditlerdir. Tam da bu sebeplerle bu alanlar (tam olarak Arif Dirlik’in kullandığı anlamda olmasa da), adeta post-kolonyal bir auraya sahiptir. (Burada post-kolonyal alanları, fiziksel anlamda sömürgecilikten kurtulan alanlara benzettiğimiz için karşımıza çıkan tehditler artık neo-kolonyal olarak da adlandırılabilir, ancak kimi görüşlere göre fiziksel sömürgeciliğin bittiği yerde kültürel, zihinsel veya gündelik olarak kolonyalizmin bizzat kendisi devam eder. Bu sebeple post-kolonyal teorilerin aporiaları, belki de elimizdekiler ile yetinmektense yeni kavramlar üretme ihtiyacı doğuruyor.)

Kuir olan ve olmayan, bizim tarafımızdan üretilen ve bize dayatılanın iç içe geçtiği bu post-kolonyal alanlarda kaçmaya çalıştığımız aile; ilişkilerimizi adeta -tam olarak Deleuzeyen anlamda- kaparak3 cishet-leştirir ve tekeşli-leştirir. Örneğin belki de çoğumuzun karşılaştığı, bir eşcinsel ilişkide partnerlere yöneltilen “İlişkideki erkek hanginiz?” sorusu, ailenin bir ilişkiyi kaparak kendine içsel kılma yollarından yalnızca biri. Bu eşcinsel ilişki, normatiflerin yıkıldığı bir alan olması bakımından bir dekolonizasyon girişimi; ancak bu soru ve sorunun yükledikleri ile bir heteroseksüel ilişkide üretilen rollerin burada kendini yeniden göstermesi, aile denilen kapma aygıtının burada bile çalıştığının göstergesidir.

Benzer şeyler çokeşli ilişkiler için de söylenebilir. Özel mülkiyetin yıkılması üzerine kurulu çokeşli ilişkilerde bile kıskançlıktan, partnerler üzerinde kurulan sahiplikten ve hiyerarşiden çıkılamaması gibi sorunlar; yine burada da ailenin bir kapma aygıtı olarak çalışıp ilişkiyi çeşitli normlara içsel hale getirme çabasında olduğunu gösterir. Bu gibi sorunlar özellikle çokeşliliğin dekolonyal arka planından koparılarak bir trend haline getirildiği alanlarda kendini gösteriyor. Juan Carlos Pérez Cortés, Kim TallBear’ı referans vererek bunun sağlam bir eleştirisini yapıyor:

Rızaya dayılı tekeşlilik dışı ilişkiler (ing. non-monogomies) ve çokeşlilikler gibi yeni normlar benzer bir durum yaratma tehlikesi taşımaktadır. Bunun sebebi, ‘yerleşimci cinselliği’ne4 yalnızca kısmen meydan okunması ve çift-merkezçi modelin birden fazla çifte genişletilmesidir.5 Bu normatif yapılar hala yerli aile biçimlerini, kolektif dayanışmanın önemini, ilgi ve sevgi ağlarını, diğer bireylerle ve doğal çevreyle sürdürülebilir ilişkileri; başarılı birer yaşam ve ilişkilenme modelleri olarak tanımamaktadır.6”

Gördüğümüz gibi sömürgecinin dayatmaları, varlığını sürdürebilmek için heteronormativiteye olduğu kadar mononormativite ve amatonormativiteye7 de fazlasıyla ihtiyaç duyuyor. O halde “ilişki anarşisi”; ilişkilerimizi aileden, ahlaktan, mülkiyetten ve kolonyalizmin getirdiği tüm bu tehditlerden korumak ve bizi belirleme çabasında olan iktidara karşı algılanamaz hale gelmek için ortaya atılmış bir örgütlenme biçimi olarak düşünüldüğünde, oldukça devrimci bir duruş gibi görünüyor. Ve yine de; bu duruşun bireysel istekler üzerinden kurulması, çokeşliliğe gereğinden fazla odaklanılması, kıskançlık aracılığıyla mülkleştirmeden çıkılamaması, partnerler/çiftler arası hiyerarşinin üretilmesi ve hatta bu hiyerarşi ile erkekliğin yeniden üretilmesi gibi sürüyle sorunla karşılaşmaya devam ediyoruz. Tüm bunlara rağmen nasıl devam ederiz? Sömürgecinin ulaşamadığını varsaydığımız kendimize ait alanlar yaratıp bu alanlarda kendi, normlardan uzak kurallarımızı koyabilir miyiz; koyabilsek bile bu yeterli midir? Aslolan bir sömürge karşıtlığı ise; o halde her daim tetikte olmalı, her an sömürgeciye -yani bir bakıma aileye, ahlaka, erkekliğe…- içsel hale getirilebildiğimiz bu düzlemden gerçekten de dışarıya çıkmanın, dışarıdan düşünmenin yollarını aramalıyız durmadan. Bu düzlemin dışarısından düşünmek, yalnızca norma uymayan ilişkiler kurmaktan değil; normların silmeye çalıştığı kolektif dayanışmadan, sömürgeciden kaçarken kurduğumuz birbirimize olan güvenden de geçiyor. İlişkilerimiz ile yalnızca normdan uzaklarda yaşamayı değil, normu bizzat kırmayı arzulamalıyız; ki normu devam ettiren sisteme karşı var olan en büyük tehdit, tüm bunların getirdiği yalnızlaştırmaya karşı olan öfkemiz ve bunu yıkabilecek olan birlikteliklerimizdir. Günün sonunda gerçekten güvenli bir alanı yaratacak olan da tam olarak budur.

1.     Akt. Cortez, J. C. P. (2020). “Relationship anarchy could be about so much more than the freedom to fuck," queeranarchism.tumblr.com

2.     Cortez, J. C. P. (2020). Relationship Anarchy, s. 48

3.     Deleuze, G., Guattari F. (1999). Apparatus of Capture, A Thousand Plateaus: Capitalism and Schizophrenia, çev. Brian Massumi, s. 424

4.     İngilizce’si settler sexuality’den çevirdiğim bu kavram; yerleşimci sömürgeciliğinin halka yüklediği rollerin cinsel dışavurumlara olan yansıması olarak düşünülebilir. Yerleşimci cinselliği, sömürgeleştirilme sürecinde cinselliğin nihai biçimi olarak öne sürülür; bu şekilde yerli halkın ilişkilenme biçimleri ve deneyimlerinin tamamen denklem dışı haline getirilmesi amaçlanır ve çekirdek aile korunur. TallBear’a göre, sömürülen halktan “cinsel anlamda üretici vatandaş” olması beklendiğinden ötürü bu kavram heteroseksüellik ve çekirdek aile ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak bu yerleşimci cinselliğinin ve arka planda çalışan “üretici vatandaş” rolünün homoseksüel ilişkilerde (ve elbette tekeşlilik dışı ilişkilerde) görülemeyeceği anlamına da gelmez.

5.     "Couple-centricity, polyamory and colonialism," criticalpolyamorist.com.

6.     Cortez, J. C. P. (2020). Relationship Anarchy, s. 49

7.     Romantik ilişkilerin (çoğu zaman tekeşli romantik ilişkilerin); bunun dışında kalan arkadaşlık, aile ve diğer ilişkilerden daha değerli olarak algılanıp sağlıklı/yeterli bir birey olmanın zorunlu bir parçası olarak görüldüğü, bu şekilde birbirinden farklı ilişkilenme biçimleri arasında yapay bir hiyerarşinin yaratıldığı, çoğu kültürde oldukça üstü kapalı şekilde dayatılan düşünme biçimi.

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, cinsellik, araştırma, inceleme, yorum, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti, eşcinsellik, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks
İstihdam