22/08/2025 | Yazar: devrim aden

aynayla öpüşmek, yalnızlık değil; kendi çokluğunun şenlikli provasıdır. camda nemlenen bıyıkların, silinmeye direnen ruj izlerin, kendi sesinle yankılanan o boşluk: işte en sürreal, en devrimci aşk hikâyesi orada başlar.

kendi suretime eğilip dokundum Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

hiç aynayla öpüştün mü? camın soğukluğunu dudaklarının kıvrımında hissettin mi? belki de seninle aynı anda nefes alan tek sevgilin oydu. nefesini yüzüne çarpan, buhar olup dağılan ve sonra kendine geri dönen. kendi kokunu, kendi buğunu, kendi sıcağını. aynanın sana verdiği şey, yalnızca görüntün değil; kendinin en çıplak, en savunmasız, en erotik yankısıydı. bıyıklarının ucunda toplanan nem damlaları, sanki kimliğinin saklanmaya direnen parçaları gibiydi; görünür, belirgin, kaçınılmaz.

camın öteki tarafında kim var? sen mi, yoksa senden türeyen bir başka varlık mı? aynaya dudaklarını bastığında kendi tenini öpüyorsun ama bir başkasının ağzından çıkan hayal kırıklıklarını da tadıyorsun. queer bir arzunun en basit, en ilkel jesti belki de bu: kendini öperken başkasına dokunmak, başkasına dokunurken kendine dönmek. normların, cinsiyetlerin, kalıpların dışında bir salınım bu. kendine yönelmiş ama dışarıya da sarkan, hem narsistik hem devrimci bir ritüel.

ayna, toplumun sana yapıştırmaya çalıştığı maskeleri değil, senin çatlaklarını gösterir. aynaya bakarken yüzünün neresinde erkekliğin, neresinde kadınlığın, neresinde ikisinin dışında bir şey olduğunu fark edersin. dudakların titrer, çünkü öptüğün yalnızca kendi bedenin değildir; öptüğün, o bedenin üzerine zorla giydirilmiş bütün kimliklerdir. dudaklarında çözülen ruj, yanaklarına yayılan ter, bıyıklarında tutunan damlacık… hepsi başka bir ihtimalin, başka bir bedenin yankısıdır.

sürreal olan, aynanın birdenbire seni aşka getirmesidir. kendi suretine eğilip dokunduğunda, oradan çıkan kişi bambaşkadır: belki kanatlı bir çocuk, belki sakallı bir kadın, belki iki bedene bölünmüş ama tek ruha sahip bir varlık. her nefesle buhar çöker cama, sonra yok olur, sonra yeniden belirir. sanki bir rüyadan diğerine geçiyorsun, ama uyanış hiç gelmiyor. belki de uyanış dediğimiz şey, kendi yansımanı öpmeyi kabullenmektir.

düşünsene, dudak izlerin camda kalıyor. aynanın hafızası var mı? sen gittikten sonra, odanın ışığı söndüğünde, o izler yaşamaya devam ediyor mu? belki aynan da sana âşık oluyor. belki seni bekliyor, sabah kalkıp yine nefesini onunla paylaşırsın diye. bir makine değil o, pasif bir yansıma değil. ibne bir tanrı belki, seni seninle çoğaltan, seni sende aşıran.

ve asıl sır: aynayla öpüşmek, topluma meydan okumaktır. çünkü toplum senden başkasını öpmeni ister; aynada kendine dudaklarını yasladığında, bütün o hetero anlatıya, bütün o tek tip sevme biçimine hayır demiş olursun. kendi nefesini kendine armağan etmek, başlı başına ibnesel bir eylemdir.

aynayla öpüşmek, yalnızlık değil; kendi çokluğunun şenlikli provasıdır. camda nemlenen bıyıkların, silinmeye direnen ruj izlerin, kendi sesinle yankılanan o boşluk: işte en sürreal, en devrimci aşk hikâyesi orada başlar.

*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 


Etiketler: yaşam, cinsellik, yorum, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks
İstihdam