05/08/2025 | Yazar: İsa Gürler
Karakterin mantoyu giyer giymez hemen toplum ile karşı karşıya kaldığı okunur. Başkişi artık manto ile daha “gülünç” hale gelmiş ve “bu senin cinsiyetine uygun değildir” diyerek üstüne yapışan mantodan vazgeçilmesi istenmiştir. Burada kıyafetler ve cinsiyet üzerinden bir ilişki inşa edilmiştir. Elbette bu ilişkiyi inşa eden şey ise heteronormatif sistemdir.
Oğuz Atay’ın 1975’te yayımlanan Korkuyu Beklerken adlı öykü kitabının açılış metni olan Beyaz Mantolu Adam, Türk edebiyatının en bilinen modernist örneklerinden biridir. Bu metin topluma yabancılaşmış bir karakteri anlatmaktadır. Burada yabancılaşma teriminin biraz eksik kaldığını söyleyebiliriz. Bahsi geçen yabancılaşma arzusu üzerinden Atay, metninde; yalnızlık, birey, toplumun dışında olan insan, ses ve suskunluk gibi terimleri irdeler. Yazar, bu terimleri irdelerken metnini modernist edebi teknikler üzerinden inşa eder. Yazarın bu metninde işlediği temalar ve edebi teknikler sayesinde öykü çok katmanlı bir yapıya ulaşıyor. Bu çok katmanlı yapı sayesinde ise Beyaz Mantolu Adam, Atay’ın en çok incelenilen metinlerinden biri olmuştur.
Beyaz Mantolu Adam, başkişinin bir cami avlusunda dilenmesi ile başlar. Metnin henüz girişinde onun parasız ve başarısız olduğu bilgisi verilir. Beyaz mantolu adam epey başarısız olarak resmedilirken bu durum çeşitli pekiştireçlerle katmanlı hale getirilir. Başkişi daha sonrasında hamallık yapıp bir miktar para kazanır ve bu para ile beyaz bir kadın mantosu alır. Daha sonrasında ise bu manto ile birçok kişinin dikkatini çeker. Sokaklarda dolaşır ve kendisine mankenlik yaptırılır. Dış görünüş açısından baştan beri garip olarak betimlenen başkişi bu beyaz manto ile daha da garip bir dış görünüşe sahip olur. Bu aşamada metin başka bir anlam katmanına da sahip olur. Diğer insanlar bu “garip” adamla alay eder, onu yargılar ve faydalanmaya çalışır. Metnin sonunda ise beyaz mantolu adam denizin derinlerine yürüyerek intihar eder.
Atay’ın temelde bu metninde birey ve toplum ilişkilerini irdelediği okunurken yapılan bu incelemenin farklı bir bakış getirmesiyle metnin queer bir potansiyel barındırdığı söylenebilir. Atay’ın ve metnin queer gibi bir derdinin olduğunu söylemek aşırı-yorum olacaktır. Ancak metne queer okuma ekseninde bakıldığında böyle bir potansiyel barındırdığı söylenebilir.
Metin “Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı. Parası yoktu. Dileniyordu. Caminin önündeydi” (Atay, 2018: 11) tümcesi ile başlar. Bu da başkişinin metnin başından beri toplumun dışında olduğunu gösterir. Queer bir perspektifle bakıldığında toplumun dışında kalmak heteronormatif sistemin dışında kalmak demektir. Başka bir deyişle metnin başkişisi ötekidir. Ve yine metnin giriş kısmında yer alan şu tümce dikkat çekmektedir: “Sermayesi ve görünür bir sakatlığı yoktu” (Atay, 2018: 12). Burada vurgulanmak istenen nokta beyaz mantolu adamın kapitalist sistemin dışında kaldığıdır. Bu bilgi ile başkişinin yine heteronormatif sistemin dışında kaldığı okunmaktadır. Heteronormatif sistemin sınırları içerisinde kalmak için kapitalist sisteme hizmet etmek gerekmektedir. Çünkü bu iki yapı birbiri ile iç içe olup keza birbirine hizmet etmektedir (Bolat, 2016: 1098). Bu tümcedeki “sakatlık” terimi ise bir diyalekttir. Sakatlık yine heteronormativitenin getirdiği bir yapıdır. Kusurlu olan, sisteme yeterince hizmet edemeyecek olan kişiyi imleyen bir kavramdır. Heteronormativite ve kapitalizm sağlam bedenliliği merkeze alan ve bu sağlam bedenlilik arkasından da zorunlu heteroseksüelliği getiren sistemlerdir (Tiftik, 2021). Yazar, metinde sermaye ve sakatlık terimlerini bir diyalekt perspektifinde verir. Beyaz mantolu adam kapitalist açıdan sistemin dışında kalsa da beden açısından sistemin işine yarayacak bir kişidir. Yazarın yine bu tümcede sezdirme yolu ile başkişinin akıl sağlığının yerinde olmadığını sezdirdiği söylenebilir. Metnin ilerleyen kısmında tekrar bu meseleye dair vurgu vardır: “Sağlam adamsın; utanmıyor musun dilenmeye?” (Atay, 2018: 13). Bu tümce de yine heteronormativite, kapitalizm ve sağlam bedenlilik ekseninde okunabilir.
Yazar, başkişinin öteki imgesini ilk olarak dış görünüşü üzerinden oluşturur: “Kendisi gibi elbisesi yırtık, sakalı uzamış bir adam gördü başını kaldırınca” (Atay, 2018: 12); “…kılıksız adama…” (Atay, 2018: 13). Bu iki tümceden de anlaşılacağı üzere başkişi normun dışında bir dış görünüşe sahiptir. İkinci örnekteki kılık terimi tesadüfen kullanılmamıştır. Kılık teriminin sisteme uyan kişi imajının altını çizdiği söylenebilir. İlk olarak çizilen bu “garip kılıklı” adam imajına daha sonradan bir de manto eklenecektir. Burada çizilen öteki imgesini güçlendirmek adına, yazar başkişiye bir ad vermemiştir[1]. Bu eksenden okunduğunda beyaz mantolu adam adı olmayan kılıksız biridir. Bu öteki imgenin heteronormativite dışında kaldığı alımlanabilir.
Beyaz manto imgesine bakıldığında ise okuyucuyu “toplumsal cinsiyet” ve “pasif direniş” meseleleri karşılar. Metinde manto şöyle tasvir edilir: “Uzun ve aydınlık bir manto. Kloş etekli, kocaman düğmeli bir hayalet; geniş yakalı, serin” (Atay, 2018: 14). Buradan da anlaşılacağı üzere bu manto bir kadın(!) mantosudur. Başkişi bu mantoyu bir süre seyrettikten sonra giyer: “Manto vücuduna yapıştı. Satıcı hızla çevirdi onu; etekler dönerek açıldı. Meyhanedeki adam bu kadarını beklemiyordu; birden gülmek zorunda kaldığı için ağzındaki bütün birayı ileri püskürttü. Satıcı kendine geldi: “Kadın mantosu bu, hemşerim; sana olmaz.” Mantoyu aceleyle çıkarmak istedi müşterinin üstünden” (Atay, 2018: 15). Karakterin mantoyu giyer giymez hemen toplum ile karşı karşıya kaldığı okunur. Başkişi artık manto ile daha “gülünç” hale gelmiş ve “bu senin cinsiyetine uygun değildir” diyerek üstüne yapışan mantodan vazgeçilmesi istenmiştir. Burada kıyafetler ve cinsiyet üzerinden bir ilişki inşa edilmiştir. Elbette bu ilişkiyi inşa eden şey ise heteronormatif sistemdir. “…Beyaz kadın mantosu giyen adamın toplumca dışlanması, ötekileştirilmesi, komik görülmesi de eşyanın kültürel ve toplumsal bağlamıyla ilgilidir. Toplum, bu durumu yadırgar, kabullenmez. Onu ya bir yabancı gibi ya da aklını yitirmiş bir deli olarak tanımlar ve kamusal alanın dışında tutmaya çalışır” (Çavuş, 2021: 1367).
Metnin devamında mantonun satıcısı, adamı uyarır: “Kadın mantosu. Deli misin sen?” (Atay, 2018: 15); “Gülünç olursun” (Atay, 2018: 15); “Başına geleceklere de karışmam (Atay, 2018: 15). İlk tümcede yer alan “Deli misin sen?” ibaresine bakıldığında yine başkişinin toplumun dışında olan bir insan grubuna ait olmakla yaftalandığı görülür. İkinci tümcede gülünç olmakla yine sistem dışı kalacağı vurgulanırken üçüncü örnekte ise toplum tarafından gelecek olan tepkilere karşı uyarı yapılır.
Metnin devamında başkişi beyaz mantoyu üzerinden hiç çıkarmadan sokaklarda yürümeye başlar. Onu görenler bu durumu bir türlü anlamlandıramaz. Yazar beyaz mantolu adamı asla bir kimlik içerisine sokmaz. Onu imleyen tek şey beyaz mantodur. Yazarın oluşturduğu bu kimliksizleştirme postmodernizmin bir getirisidir. Postmodernizm ile queerin de beraber geliştiğini söylemek mümkündür (Çimen, 2022: 2). Dolayısıyla bu kimliksizleştirme metaforu aynı zamanda queer edebiyatın en önemli özelliklerinden biridir. Bu bilgiler ışığında beyaz mantolu adam kimliksiz olmasıyla queerin kapsam alanı içerisindedir.
Metnin devamında bahsi geçen başkişi bir mağaza sahibinin dikkatini çeker. Bu mağazanın vitrininde ona mankenlik yaptırırlar: “Mantolu adam bütün vitrini kaplamıştı. Ondan başka hiçbir şey görünmüyordu.” (Atay, 2018: 20). Beyaz mantolu adam her ne kadar normatif sistemin dışında olsa da başkaları tarafından sisteme dahil edilmiş ve reklam olarak kullanılmıştır. Bütün bunlar olurken o yine sessizdir. Ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştır. Yazar burada açık bir şekilde sessizlik unsuru üzerinden sistem eleştirisinde bulunmuştur.
Metnin sonuna yaklaşırken başkişi giderek artan toplum baskısı ile karşı karşıya kalır:
“Çocuklar kâğıttan kuyruk takmışlar arkasına.” Güldüler. Çocuklarla arabaların arasına sıkışıp kalmıştı; ihtiyar adamı bulamadı. Kalabalık arttı. “Ayakları sargı içinde.” “Cüzzamlı olmasın.” İtişerek çekildiler. Hiçbir şeyden korkmayan çocuklar, yani çocukların hepsi, eteklerini tutarak çevirdiler onu. “Karnına çengelli iğneler takmış.” “Kollarına ipler bağlı.” “Sakın tımarhaneden kaçmış olmasın.” “Deli bu, mantonun üstüne taktığı kemere bakın.” “Manto mu?” “Kadın mı?” “Ne kadını? Kafadan manyak.” “Polis çağırın” (Atay, 2018: 23).
Bu alıntıda da görüldüğü üzere başkişinin öncelikle çocuklar tarafından baskıya maruz kalmış, cüzzamlı olmuş ve tımarhaneden kaçmış gibi iddialar üzerinden nefret söylemine maruz kaldığı çıkarımı yapılabilmektedir. Metnin devamında bu “hasta” söylemi devam etmektedir: “Sarası var,” dedi öndeki gençlerden biri.” Ayakları da sargılı” (Atay, 2018: 24); “Ne bunaltıyorsunuz hasta adamı,” (Atay, 2018: 24). Yazar burada öteki olmanın toplumda nasıl bir karşılığı olduğunu göstermiştir. Ve yine bu alıntılarda yukarıda bahsedilen kimlik sorunu kendini tekrar etmiştir.
Ayrıca metnin son kısmında yer alan bazı nefret söylemleri de dikkat çekmektedir: “Bu kılıkta bulunamazsın burada” (Atay, 2018: 25); “Kadın mantosu!” “Sapık herif!” (Atay, 2018: 25). Bu tümcelerden da anlaşılacağı üzere başkişi en son “sapık” olarak yaftalanmıştır. Bu yaftalanmanın tek nedeni kadın mantosu giymiş olmaktır. Metnin en sonunda ise bütün bu olanlardan sonra beyaz mantolu adam denizin derinliklerine yürüyerek intihar etmiştir.
Özetle Oğuz Atay, Beyaz Mantolu Adam metninde öteki olmanın ızdırabını irdelemiştir. Yazar bu öteki olmayı bir kimliksizleştirme üzerinden kurarken birçok bireysel ve toplumsal meseleye değinmiştir. Yazar bu meselelere değinirken alt metinde birçok farklı meseleyi de beraberinde işlemektedir. Sonuç olarak incelemesi yapılan Oğuz Atay’ın Beyaz Mantolu Adam metninin getirilen deneysel bir okuma ile queer bir potansiyel barındırdığı tespit edilmiştir. Atay’ın oluşturduğu norm dışı başkişinin bir mantoya sahip olması üzerine gelişen olaylarda onun öteki konumu verilen çeşitli alıntılarla derinleştirilerek bahsi geçen potansiyel üzerine yoğunlaşılmıştır. İnceleme, Atay’ın oluşturduğu postmodern izler üzerinden farklı okumalara da açıktır. Bu da metnin queer temellere oturtulmasına kaynaklık eden önemli bir unsuru oluşturur. Queer bir potansiyel varlığının tespiti üzerine yola çıkılan bu incelemede sözü geçen potansiyel, bir zemine oturtulmuş ve tartışmalara açık hale getirilmiştir.
Kaynakça
Atay, O. (2018). Korkuyu Beklerken, İstanbul: İletişim Yayınları.
Bolat, D. (2016). “Zorunlu Heteroseksüellik ve Türkiye Muhalefet Alanı Üzerine Bir Tartışma”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 71(4): 1091-1117.
Çavuş, B. (2021). “Çağdaş Öyküde Eşyanın Kullanımı: Kimlik ve Eşya Bağlamında Oğuz Atay’ın Beyaz Mantolu Adam ve Nazlı Eray’ın Monte Kristo Adlı Öyküleri”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 10(4): 1361-1370.
Çimen, D. (2022). “Özne ve Cinsiyet Tartışmaları Üzerine Postmodern Feminizm ve Kuir Kuramı”, Kastamonu Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi.
Tiftik, S. (2021). “Toplumsal Cinsiyet ve Cinsel Yönelim Odaklı Politikalarda Sağlamcılığın Görünmezliği”, KAOS GL (Erişim Tarihi: 30. 01. 2025).
[1] Korkuyu Beklerken’in geneline bakıldığında sadece bir öyküde karakterin adı vardır.
Kaos GL dergisine ulaşın
Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Dayanışma” dosya konulu Mayıs-Haziran 2025 sayısında yayımlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kültür sanat, araştırma, inceleme, yorum
