04/08/2025 | Yazar: Jüjü
Ben Jüjü. Otuz yedi yaşında bir trans kadınım ve sekiz yıldır HIV’le yaşıyorum. Uzun yıllardır LGBTİ+ insan hakları savunuculuğu yapıyorum. İnişli çıkışlı bir ilişkim var. Hem LGBTİ+ hareketiyle hem de Türkiye’deki örgütlenme kültürüyle… Ama istikrarlı bir direngenlik gösterdiğimi düşünüyorum.

Görsel, yapay zeka yardımıyla oluşturulmuştur
Zaman zaman sinirlendiğim ve “yine mi be” dediğim olumsuzluklar yaşansa da geleceği umutla inşa etmek için anlamlandıramadığım bir hevesim var bu aralar. Ben Jüjü. Otuz yedi yaşında bir trans kadınım ve sekiz yıldır HIV’le yaşıyorum. Uzun yıllardır LGBTİ+ insan hakları savunuculuğu yapıyorum. İnişli çıkışlı bir ilişkim var. Hem LGBTİ+ hareketiyle hem de Türkiye’deki örgütlenme kültürüyle… Ama istikrarlı bir direngenlik gösterdiğimi düşünüyorum.
İlkokula gidiyordum ve okuma yazmayı öğrendikten sonra en keyif aldığım aktivitelerden bir tanesi takvim yapraklarının üzerinde yazanları okumaktı. 1 Aralık, hem ablamın doğum günü olduğu için hem de Dünya AIDS Günü olduğu için ev içerisinde de bir espri konusuna dönmüştü. Her yıl ablama “tüm dünya senin doğum gününü kutluyor, çok havalısın” diye espri yapılırdı. Dolayısıyla, benim ilk tanışma anım olumsuz bir hikayelendirme etrafında olmadı. 2016 yılının başlarında ise tanı aldım. Doğum günüm için kendimi ödüllendirdiğim bir seks partisinin akabinde korunmasız birleşme yaşadığım anonim partnerlerimden bir tanesi bana bel soğukluğu olduğunu mesaj atmıştı. Bunun üzerine rutin kontrollerimi erkene alıp, eve döner dönmez hastaneye cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlar taraması için başvurmuştum. Ben bel soğukluğu beklerken, tüm tahlil sonuçlarım referans aralıklarında çıkmıştı. Yalnızca HIV sonucumu iki hafta kaygıyla beklemek zorunda kalmıştım. Nitekim bir sabah çevrimiçi sistemden yine kontrol ettiğimde “pozitif/kritik - acil doktorunuza başvurun” yazan tahlil sonucu ile karşılaşmıştım. Tüm bildiklerime ve yıllar içerisinde kazandığım deneyimlere rağmen, HIV pozitif olduğumu öğrendiğim ilk an başımdan kaynar sular dökülmüş gibi hissetmiştim.
O zaman beraber yaşadığım iki ev arkadaşım vardı. İlk onlarla paylaşma ihtiyacı duydum ve öğrendiğim ilk sabah paylaştım. Bir tanesi “hak ettin” dedi. Ondan sonrası zaten tüm ilişkimizi bitirdiğimiz üç aylık korkunç bir süreçti. Diğer ev arkadaşım ise “abla domuz gibi karısın bir şey olmaz sana, dert etme” demişti ve tüm tanı alma ve sonrası tetkik süreçlerinde hep yanıbaşımda, en büyük destekçimdi. Sanırım nasıl baş ettiğim değil de baş edebilmem için bana güç veren, yol gösteren bir kız kardeşim olmasının avantajını yaşadım.
“Artık sadece mutlu ve güçlü hissediyorum”
Çok yalnızlaştırıldığımı, suçlandığımı, sağlık statümü kendi iktidar savaşlarında araçsallaştıran ve beni korkutarak üzerimde tahakküm kurmak için canhıraş çabalayan insanların ortasında kaldığımı hatırlıyorum. İyi ki canım lubunya bacım beni o dipsiz kuyudan çekip çıkarmış ve kim olduğumu bana hatırlatmış, beni silkelemiş. Açıkçası bundan bir yıl öncesine kadar sadece öfke ve kin hissediyordum. Artık sadece mutlu ve güçlü hissediyorum. Kendimi bolca takdir ediyorum. Hakikat bir tanedir ve aynı hakikati kaç kişi paylaşıyorsa o kadar farklı versiyonu vardır. Kötü olan, kötücül davranan, kötülükten beslenenlerin kendisini her seferinde mağdur olarak tanıttığı bir karma yaşamıştım ben. Bugün ise hikayeyi nasıl anlatırlarsa anlatsınlar, ben kendi hakikatimi olduğu gibi onlara da söyleyebilmeye devam ediyorum.
Öznelerin bir arada örgütlendiği ve hak mücadelesi yürüttüğü bir yerde bile ayrımcılık kendisini iktidar savaşının bir aracı olarak ortaya çıkarıyor. İlk tanı aldığım günlerde, bana yakın zamanda ölmüş önemli bir trans kadın aktivist şöyle demişti: “O istifanı geri çekeceksin. Artık madiliklisin. Hayatın boyunca, ilaçlarını alabilmek için sigortaya ihtiyacın olacak. Sike sike Pazartesi ofise döneceksin”. Dediği gibi yapmıştım. Dışarıdan gelen herhangi bir ayrımcılık, yaftalama ya da şiddet beni bu kadar korkutmazdı ve yaralamazdı sanırım. Üstelik bu cümleleri iyi niyetle ve iyi niyetli olan bir grup kıdemli aktivistin yanında kurmuştu bana. Bugün bu dile şiddet dili deniyor sanıyorum. Ama benim için gerçeğin yüzüme olduğu haliyle çarpılmasıydı. Sanırım ölene kadar unutmayacağım bu birkaç cümleyi.
HIV’le yaşayan bir trans kadın olarak ayrımcılığın en soğuk yüzü ise cinsiyet uyum sürecini ertelemek zorunda bırakılmaktı. Hormon ilaçlarımla yeni başladığım antiretroviral ilaçların etkileşimine dair 2016’da henüz bir araştırma yoktu. HIV pozitif bir trans kızı ameliyat etmeyi kabul eden bir cerrah da bulmak samanlıkta iğne aramak gibiydi. Ben de bir süre çabamı bu alana harcadım. İçinde bulunduğum ağları harekete gçirmeye çalıştım. Kaynak aradım. En sonunda kendi doktorumun bu alanda yan çalışma olarak yer almış uluslararası yayınları taraması ve 2016 sonuna doğru hormon ilaçlarıma rahatça tekrar başlayabilmemle sonuçlandı. Rinoplasti için test sonuçlarımı paylaşarak her konuda anlaştığım bir plastik cerrah ve özel hastanede ameliyatımdan bir gün önce yaşadığım “ama siz HIV pozitifsiniz, ameliyat edemeyiz” şeklinde gerçekleşen ayrımcılık akabinde daha çok içe kapandım. Bir süre sonra başka akranlarımın cerrahlara erişebilmesi için çeşitli şehirlerden doktorları aramaya başladım. Akran danışmanlığı esnasında tesadüfen öğrendiğim bazı cerrahlar da oldu. En sonunda kapsayıcı ve eşitlik ekseninde tıp etiğine uygun çalışan bir plastik cerrah buldum. Diğerleri gibi HIV pozitif olmayı yüzde elli fazla para isteme sebebi olarak görmüyordu. Yaşadığım tüm bu süreçler ve deneyimler beni güçlendirmişti. Daha fazla bilgi ve ağa erişmiştim. Bu araçlarımı daha fazla akranımla paylaştıkça da kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Bugün çelik bir kasa gibiyim; hem korunaklı hem her yerde.
“Kendi deneyimlediğim yerden hikayemi anlatarak değişimi sağlıyorum”
Ben sitemkar bir lubunyayım. Ama bir beklentim yok artık. Sorun ne ise benim yerime çözemeyeceklerini öğrendim. Artık taleplerim var, üstelik yolu ve yöntemiyle çözümü önerdiğim taleplerim. Hal böyle olunca sitemlerim daha da sinir bozucu oluyor bazen. Varlığından en çok mutlu olduğum şey ise lubunya bacılarım oldu. Az sayıdalar ama iyi ki varlar. Özellikle şimdi yanında olamadığım, sarılamadığım bir bacım var ki o benim en büyük dayanağım oldu.
Ben dayanışmayı ne LGBTİ+ hareketinden doğru ne de HIV özne hareketinden doğru yaşadım. Ben dayanışmayı biyolojik kardeşlerimin bana “ne var bunda, niye bizden gizliyorsun? Salak mısın kızım?” Dedikleri yerde yaşadım. Natrans ve hetero eski sevgilimin sağlık statümü ilk günden beri bilmesine rağmen “ilaçlarını düzenli kullanıyorsun ki kullanmasan da ne olacak kondom var” dediği yerde, benden ayrılma sebebine bunu dönüştürmemesinde yaşadım. Doktorumun, “meslek hastalığı olarak düşün bunu, zaten domuz gibisin bir şey olmaz sana” dediği yerde yaşadım. Can lubunya bacımın “kahpe karı kalk dışarı çıkak” dediği her an ve günde yaşadım. Bu dayanışma halleri o kadar çok şeyi değiştirdi ki… Mağdur olmamayı, kendimi sevmeyi ve daha fazla paylaşmayı öğretti bana. O yüzden bir değişiklik hayal etmiyorum. Kendi deneyimlediğim yerden hikayemi anlatarak değişimi sağlıyorum.
Kaos GL dergisine ulaşın
Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Çalışma Hayatı” dosya konulu Mart-Nisan 2025 sayısında yayımlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kadın, yaşam, sağlık, hiv, yorum, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti