13/08/2025 | Yazar: devrim aden
babam öldü, satıldı, dağıldı. ama ben, parçalarımı hiç satmadım. onları sakladım; çünkü "bu benim varoluşum" dediğin şey, kendi bedeninin mezar kazıcısı da, bahçıvanı da olabilmektir.

babamın cesedini sattım bugün. pazarlık yaparken ellerim titremedi, çünkü bu sadece etten, kandan, kemikten ibaretti artık. en acısı, bunu beni ilk inkar ettiği yerde yaptım; annemin rahminde. orası eskiden sıcak, korunaklı bir su dolu mağaraydı. şimdi ise göğsümde yankılanan boş bir amfi, babamın sesinin çarpıp çarpıp geri döndüğü uğursuz bir mekân. çanlar çaldı bugün; ama cenazeler için değil, varoluşum için. bu sefer ölüm fermanı bana değil, o erkeğe okundu.
rahmin kırmızı duvarlarında bir pazar yeri kuruldu. iplerle tavandan sarkan organlar, parlak kavanozlarda yüzlerce göz, dil ve kırık tırnaklar. alıcılar arasında cinsiyetsiz tüccarlar, cıvık tenli balıkadamlar, sakallarını gökkuşağına boyamış ihtiyarlar vardı. fiyat biçtiler her parçaya. kalbini bir transfem avcı aldı; içine koyacağı yapay damarlarla onu bambaşka bir ritme ayarlayacağını söyledi. beynini ise iki bedenli, üç kimlikli bir yaratık aldı. "bunu yeni bir hikâyeye çevireceğim" dedi.
bense tezgâhın arkasında, annemin sularında süzülen bir satıcıydım. göbek kordonu hâlâ boynumda, hem tasmam hem madalyam. babamın kokusu eskiden burun deliklerimde yangın çıkarırdı, şimdi ise sadece tuzlu bir koku kaldı. bir zamanlar bana adımı o vermişti; ama o ad artık üzerimde bir yarık gibi duruyor. yeni adımı, kendi ellerimle yazacağım.
pazarın ortasında bir kuş uçuyordu; kanatları mor, gagası çelik. herkesin gözü onda ama kimse yakalayamıyordu. o kuş bendim, ben de kuştum. babamın ölüsü satıldıkça, kanatlarım ağırlaşıyor ama aynı zamanda güçleniyordu. her parça gittiğinde omzumdan bir yük kalktı. ona ait ne varsa satıp bitirene kadar durmadım.
bir ara, rahmin duvarları çatladı. amniyon sıvısı yerini kara bir mürekkebe bıraktı. o mürekkep, bütün geçmişimi yazan defterleri yuttu. babamın bana söylediği her aşağılayıcı cümle, her bakış, her "sen benim çocuğum değilsin" fısıltısı, birer siyah balık gibi yüzeye çıkıp yok oldu. o an anladım: rahim dediğin şey sadece doğuran bir mekân değil, aynı zamanda öldüren bir sahne de olabiliyordu.
tüccarlardan biri, kırık dişleriyle gülümsedi. “artık özgürsün” dedi. ama özgürlük kelimesi bana hep biraz eksik gelir. çünkü var olmak, sadece zincirleri kırmak değil, zincirleri gökkuşağına boyayıp boynuna takmak da olabilir. ben zincirlerimi saklayacağım; onlara bakıp nereden geldiğimi hatırlayacağım.
pazar dağıldığında, geriye sadece annemin rahminin boş kabuğu kaldı. babamın hiçbir izi yoktu. çan sesleri uzaklaştı, yerini bir türbülans aldı. doğum kanalına doğru sürüklendim. çıkışa vardığımda dünya bambaşkaydı; gökyüzü pembe, deniz yeşil, binalar ise yumuşak dokulu ve nefes alıyordu. burada kimse bana kim olduğumu sormuyordu.
babam öldü, satıldı, dağıldı. ama ben, parçalarımı hiç satmadım. onları sakladım; çünkü "bu benim varoluşum" dediğin şey, kendi bedeninin mezar kazıcısı da, bahçıvanı da olabilmektir.
*KaosGL.org’ta yayınlanan köşe yazıları, KaosGL.org’un editoryal çizgisini yansıtmak zorunda değildir. Yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam, aile, cinsellik, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti, eşcinsellik, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks