22/09/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç
Yönetmen Yalın Çağdaş Eşsiz ile deneysel filmi “Bir Et Parçası Gibi Hissediyorum” üzerine konuştuk.

Yönetmen Yalın Çağdaş Eşsiz’in kısa filmi “Bir Et Parçası Gibi Hissediyorum”, kadınların, LGBTİ+’ların ve hayvanların bedenlerine yönelen şiddeti sorgulayan deneysel bir yapım. Çıkış noktasını Carol J. Adams’ın Etin Cinsel Politikası kitabından alan film, bu metindeki kavramlardan hareketle kadınların ve lubunyaların sistem içinde nasıl tüketildiğini görünür kılıyor; patriyarkal düzenin hem insan bedenlerini hem de hayvanları nasıl nesneleştirdiğini vurguluyor. Eşsiz’in “aktivist bir kısa film” olarak tanımladığı yapım, seyirciyi tüm bu tahakküm mekanizmaları içinde kadınların, hayvanların ve LGBTİ+’ların konumunu sorgulamaya davet ediyor.
Yalın Çağdaş Eşsiz
“Bir Et Parçası Gibi Hissediyorum” filminin fikri ilk nasıl doğdu? Seni bu filmi yapmaya iten kişisel ya da politik deneyim neydi?
Ben her sene kendime bir okuma listesi çıkarıyorum, o yılda “Carol J. Adams- Etin Cinsel Politikası” isimli kitabı okudum. Okurken bu coğrafyanın et tüketme kültürünün kadın bedenini tüketme kültürüyle nasıl el ele yürüdüğünü fark ettim. Böylelikle filmin ana taslağı ortaya çıktı. Türkiyeli kadınlar ve lubunyaların sistem içinde nasıl tüketildiğini deneysel bir dille anlatma sürecine girdim ve senaryosunu yazdım.
Filmin açılışı da Carol J. Adams’ın Etin Cinsel Politikası kitabından bir alıntı ile başlıyor zaten. Bu metinle kurduğun ilişkiyi ve filminin teorik çerçevesini nasıl şekillendirdiğini anlatabilir misin?
Herhangi bir politik film üretmeden önce o konuyla ilgili çok fazla araştırma yapmaya çalışıyorum. Türkiye kısa film sektörü içinde vegan feminist bir iş yapmak benim için çok zorluydu çünkü seyircinin çok temas etmediği, üzerine düşünmekten kaçındığı bir konuydu. Bu yüzden metinden sıkça yararlandım, edilgen bedenler, ataerki içinde sadece et parçası olarak görülmemiz gibi noktaları kitaptan yola çıkarak kurdum. Kitapta istismarın ve tecavüzün olabildiğince gerçekçi ve duygu yükü bırakmaktan kaçınılarak yazılması, filmdeki “tecavüze üzülmek yerine öfkelenmeliyiz” politikamızı çok besledi. Bir de kitapta herhangi bir kadın ve herhangi bir inek vurgusu film içindeki ana karakterin yüzünü saklama fikrini ortaya çıkardı. Böylelikle metinde yazanlar değil de hissettirdiği şeyler üzerine de yoğunlaştık.
“Daha bütüncül bir kurtuluş tablosu çizmek istedim”
Kadın bedeni ile hayvan bedenini benzeştiren bir anlatım kuruyorsun. Bu analoji üzerinden edilgenleştirilmiş, nesneleştirilmiş bedenleri tartışmaya açarken hangi tartışmaları görünür kılmak istedin?
Filmler seyirciyle buluşunca daha farklı bir anlam kazanıyor. Filmde anlatmak istediğim şeylerle seyircinin tepkisi bazen çok tezat olabiliyordu. Benim amacım tüketilen bedenler, vegan aktivizm ve “kurtuluş yok tek başına”yı, tüm türler ya da hiçbirimizi konuşmaktı. Filmin çıktığı sene sokaktaki dostların toplatılması da söz konusuydu, bu yüzden daha bütüncül bir kurtuluş tablosu çizmek istedim. Seyirciler genellikle ilk başta filmi çok sert bulup beni eleştirdiler. Sonrasında diyalog kurdukça öfkelendikleri şeyin içten içe hayvan yemenin yanlış olduğunu bilmelerinden kaynaklı olduğunu fark ettim. Genelde cis hetero erkeklerde filmde neden kadın kullanıldığına takıldı. Bu da gösteriyor ki mağduriyet temelli bir film çektiğinizde toplumun her kesiminden insanın ilk tepkisi neden bizi de görünür kılmadın oluyor.
Filmde rızayı hem cinsellik hem de insan-hayvan ilişkileri bağlamında düşündüğün görülüyor. Senin için “rıza” nasıl bir kavramsal düğüm oluşturuyor? Bu kavram üzerinden bir anlatı kurarak izleyiciye hangi soruları sordurmasını hedefledin?
Rıza benim için hevesli bir evettir. Film içinde de karşı konulmamak, çırpınmamak, hayır diyememek rıza göstergesi midir? gibi bir soru sormayı hedefliyorum aslında. Artan sosyalleşme ve flört dilinin değişmesi günümüzde rıza kavramının ne olduğunu bize çok sorgulatıyor. Israrla evete dönmüş rıza, karşı tarafın aklı başında değilken alınan rıza (uykulu ya da sarhoş), gelecek için alınan rıza gibi aslında rızanın doğasına aykırı rıza çeşitlerini görüyor ve konuşuyor olmak filmin bence düğümünü oluşturuyor. İzleyicinin rızanın alınma durumunu sorgulamasını istedim. Rıza benim için anlık, tek seferlik ve hevesli bir evetle sonuçlanan bir süreçtir. Filmde bunun tam tersini kurup edilgen bedenler ve rıza üzerine bir anlatı kurmaya çalıştım. Baygın bir insandan rıza alamıyorsak, bizi anlamayan ve bizi dost olarak bilen ineklerden de rıza alamayız.
“Biz şiddeti hiç unutmuyoruz”
“Hatırlıyor musun-hiç unutmadım ki” repliği belleğin izini sürüyor. Belleğin, özellikle şiddet deneyimlerinde ve beden politikalarında nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsun ve bunu filme dahil etmenin ardındaki temel motivasyon ne oldu?
Bir gün arkadaşlarımla otururken kadın ve lubunya cinayetleri üzerine konuşmaya başladık. Hepimiz isim isim, tarih tarih hepsini hatırlıyorduk. Neden hatırlıyoruz diye konuştuğumuzda hiç unutmadığımızı fark ettik. Sistem içinde kendini var etmiş, güvenli bir fanus kurmuş insanlar şiddeti hatırlarken biz hiç unutmuyoruz. Kurbanların birer sayıdan ibaret kalmaması için isimlerini anıyoruz, en sevdiği renkleri bilmek istiyoruz. Öldürülen kişinin hayallerinin olduğunu, bir şarkıyı dinlerken çok keyif aldığını hiç unutmuyoruz. Bu unutmama halini ve unutmama sorumluluğunu biraz olsun seyirciye anlatmak istedim. Umarım ataerki içinde sindirilmiş, katledilmiş ve kaybettirilmiş tüm bedenleri hatırlamak yerine hiç unutmayız. Unutmamak bizi güçlü kılacak, ben buna inanıyorum.
Filmin kuir bir bakışa sahip olduğu söylenebilir. Sen bu bakış açısını kurarken neyi dönüştürmek ya da görünür kılmak istedin?
Amacım ineğinden kadınına bütüncül bir kurtuluş tablosu oluşturmaktı. Cinsiyetlerden, yönelimlerden, kimliklerden ya da kimliksizliklerden bağımsız her canlının sistem içinde öyle ya da böyle yaşadığı zorlukları görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Şiddet için kalkan elin kime değil de neden kalktığını, o elin sahibinin kim olduğunu bilmeyi daha anlamlı buluyorum. Şiddet mağduru bireyleri değil artık şiddet gösteren bireyleri konuşmak istiyorum.
“İlmek ilmek umut dokumak istiyorum”
Filmin sonunda eylemlerden görüntülere yer veriyorsun ve izleyiciye umutlu bir his bırakıyorsun. Bu tercih senin için nasıl bir politik jest? Umudu üretmenin senin sanat pratiğinde yeri ne?
Film ilk bittiğinde o son kısım yoktu. Biz dostlarla izledikten sonra çok umutsuz olduğunu fark ettik. Tecavüz sonrası hayatta kalanların mücadelesini de göstermek istediğimiz için filmin sonunu iki defa olarak kurguladık. Genel sinemada kadın ve lubunya hikayelerinin umutsuz bitmesini artık kabul etmeyelim istiyorum. Bütün gün patron, sokaktaki insanlar, anne, baba, eş gibi toplumun her kesiminden nefret söylemi işittikten sonra biz kadınlar ve lubunyalar gullüm atıyoruz. Öyle erkek bakışını taklit eden filmlerdeki karakterler gibi pes etmiyoruz. Savaşıyoruz ya da pes ettiriliyoruz. Her filmimin sonunda dostlara bu film umutsuz mu bitiyor diye soruyorum. İlmek ilmek yalnızlaştırılan kimlikleri filmlerime taşırken ben de ilmek ilmek bizler için umut dokumak istiyorum.
Filmin sanat ile aktivizm arasında kurduğu bağ hakkında ne düşünüyorsun?
Filmim aslında bir kitabın senaryolaştırılmış hali gibi. Bu yüzden filmimi aktivist bir kısa film olarak tanımlayabilirim. Kısa film festivalleri içinde yer buluyor olmak belki de bu yüzden çok zordu. Benim için filmin gösterildiği yerlerden çok gösterilmediği, reddedildiği yerler daha kıymetliydi. Çünkü kısa film festivalleri tam olarak erk bir yer. Pinkwashing ile yıkanmış o sinema salonlarında var olmamak bana iyi geldi. Güncel olarak aktivizm yapacak alanımı sanat olarak seçmemin nedeni de sanırım sanat camiası içinde kendini kapsayıcı olarak tanımlayan insanların, kapsadığı insanlar alanda yer isteyince inanılmaz bir karın ağrısı çektiğini görmek. Kuir film çeken cis hetero insanların ayakta alkışlandığı fakat kuir özne olarak hiç de onaylanmadığınız hatta aşırı görüldüğünüz bir alan kısa film. Aslında filmim politik veya aktivist bir film olmasaydı bile kuir bir özne olarak o erk festivallerde var olma mücadelem bile aktivizm olacaktı benim için.
Etiketler: insan hakları, medya, kültür sanat, yaşam, özel haber, trans, lgbti, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks