26/12/2025 | Yazar: Oğulcan Özgenç
Bu yıl “ailenin korunması”, “müstehcenlik” ve “genel ahlaka aykırılık” gibi gerekçeler, sansürün dayanağı haline geldi. LGBTİ+ haberciliği doğrudan hedef alınırken, sansür yıl boyunca bir yıldırma ve baskı aracı olarak tekrar tekrar devreye sokuldu.
2025, LGBTİ+’ların her zamankinden daha yoğun hak ihlalleriyle karşılaştığı; sansür ve sansür girişimlerinin LGBTİ+’lara yönelik topyekun saldırı siyasetinin belirgin bir parçasına dönüştüğü bir yıl oldu. Aile Yılı’nın ve LGBTİ+ düşmanı tasarıların gölgesinde sanatçılar, kültür-sanat üretimleri ve LGBTİ+ haberciliği doğrudan hedef haline geldi. Sansür, iktidarın bir yıldırma aracı olarak daha sık devreye girdi; LGBTİ+ görünürlüğünü sınırlayan girişimler art arda geldi. Söz konusu saldırıların gerekçeleri ise çoğunlukla “müstehcenlik” ve “genel ahlaka aykırılık” oldu.
Yıl boyunca etkinlik yasaklarıyla, festivallerin hedef gösterilmesiyle, sergilerin engellenmesiyle ve LGBTİ+ haberciliğinin kriminalize edilmesiyle deyim yerindeyse sansür zirve yaptı. Sansürün artışı, LGBTİ+ varoluşunun kamusal alanda meşruiyetini zayıflatmayı hedefleyen daha geniş bir politik stratejinin parçası olarak işledi. Kültür-sanat alanındaki üretimleri ve haberciliği denetim altına alma hamleleriyle hem ifade alanı daraltılmaya hem de “aile” merkezli söylemi güçlendiren bir norm inşa etmeye çalışıldı.
2025'in sansür karnesini KaosGL.org okurları için derledik.
Yılın ilk sansürü KuirFest’e geldi; Netflix, sansürü itiraf etti
Yılın ilk sansürü ocak ayında Pembe Hayat KuirFest’i hedef aldı. Festival kapsamında Mülkiyeliler Birliği’nde gösterimi yapılması planlanan “BELLEKVARİ: KuirFest’in Sözlü Tarihi” belgeseli, polislerin mekana giderek yasak kararını tebliğ etmesiyle durduruldu. İlk aşamada, belgeselin yasaklanmasına ilişkin karar Ankara Valiliği’nin internet sitesi ya da sosyal medya hesaplarında paylaşılmadı. Ancak polis, kısa süre sonra Pembe Hayat Derneği’nin ofisine giderek festivalin tamamının yasaklandığına dair kararın tebliğ edildiğini bildirdi. Kararda, KuirFest etkinliklerinin “bir takım toplumsal duyarlılık ve hassasiyetleri içeren genel ahlaka karşı tutum ve davranışlar sergilediği” öne sürüldü; Ankara Valiliği Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü’nün aldığı kararla “13. Pembe Hayat KuirFest konulu tüm etkinliklerin kamu düzeninin, genel sağlığın ve genel ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla” yasaklandığı belirtildi.
Sansürle başlayan ocak ayı, sansürün açık itirafıyla devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dijital Mecralar Komisyonu’nda sunum yapan Netflix yetkilileri, platformdaki içeriklere yönelik sansürü doğruladı, “Hassasiyetleri bilen kişilerle çalışıyoruz” dedi. AKP’li milletvekilleri toplantı boyunca LGBTİ+’ları ve LGBTİ+ temalı içerikleri defalarca hedef aldı.
İKSV kuir film seçkisini kaldırdı; Kaos GL’nin yasaklı sayısı geri döndü
Mart ayında ise sansür bu kez İKSV’den geldi. İKSV, 44. İstanbul Film Festivali’nin programından, 2014’ten bu yana festivalde yer alan ve kuir filmlerden oluşan “Neredesin Aşkım?” bölümünü çıkardı. İstanbul Onur Haftası ve Trans Onur Haftası komiteleri, sosyal medya hesapları üzerinden yayınladıkları açıklama ile seçkinin kaldırılmasını “kültürel alandaki görünmezleştirme ve sansür politikalarının yeni bir aşaması” olarak nitelendirerek karara tepki gösterdi; festivale yönelik boykotlarını açıkladı.
Kamuoyunda tartışmalar büyüyünce İKSV bir açıklama yaptı, gerekçe olarak “Seçki için yeterli sayıda filme ulaşamadık” dedi.
Kararın ardından Pembe Hayat KuirFest hem “Neredesin Aşkım?” bölümünün programdan çıkarılmasına hem de Onur Haftası komitelerinin boykot çağrısına yanıt olarak, “4444. İstanbul KürFest: Burdayız Aşkım” başlıklı özel bir seçkiyle İstanbul’daki sinemaseverlerle buluştu.
Mart ayında sansür gündeminin ortasında öne çıkan bir diğer gelişme Kaos GL Dergisi’nin “Pornografi” sayısının evine dönmesi oldu. 2006’da “pornografik” bulunarak 375 nüshası toplatılan Kaos GL Dergisi’nin “Pornografi” sayısı, yıllar süren hukuk mücadelesinin ardından 19 yıl sonra Kaos GL Derneği’ne iade edildi. Yıllarca Adliye’de bekletilen derginin nüshaları, şimdi okurlarına emanet!
Sansür zincirine bir halka daha: Ticaret Bakanlığı’ndan gözlük markasına ceza!
Bir sansür de nisan ayında Ticaret Bakanlığı’ndan geldi. Sunglass Hut’ın 11 Şubat’ta Sevgililer Günü için müşterilerine gönderdiği, eşcinsel bir çiftin yer aldığı reklam, iktidar medyası tarafından “LGBT propagandası” iddiasıyla hedef gösterildi; marka ve genel müdürü sosyal medyada boykot çağrılarına maruz kaldı. LGBTİ+ düşmanı Büyük Aile Platformu da reklamı Bakanlığa şikayet etti. Ardından Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu, “genel ahlaka aykırı görüntüler içerdiği” gerekçesiyle markaya reklam durdurma cezası verdi.
Sergi ablukaya alındı; yedi fotoğraf “uygunsuz” bulunarak yasaklandı
Mayıs ayında ise Gezi Direnişi temalı sokak sergisi polis saldırısıyla karşılaştı. İstanbul Barbaros Meydanı’nda sergilenen işler ve sanatçılar yaklaşık 30 dakika boyunca polis ablukasında tutuldu; polis, incelenmek üzere 17 esere el koydu. El konulan işler arasında “Trans cinayetleri politiktir” yazılı görsel, gökkuşağı bayrağı ve Gezi’ye ait çeşitli fotoğraflar bulunuyordu. Ayrıca yedi fotoğraf polis tarafından “uygunsuz” görülerek yasaklandı. bianet’e konuşan bir sanatçı, polisin kendilerine “Türkiye’de LGBT birey olmayı yasal mı sanıyorsunuz? Yasak bu ülkede” dediğini aktardı.
Konserlerin iptaline gerekçe “LGBT desteği” oldu, muzır yayın politikası devam etti
Onur ayında sansür artarak devam etti. Cem Akaş’ın Can Yayınları’ndan çıkan romanı “Zamanın En Kısa Hali” muzır ilan edildi. “Akışkan cinsel kimlik, akışkan cinsellik ve sanat dünyasının halleri üzerine etkileyici, benzersiz ve okurun unutmayacağı sahneler içeren bir hikaye” olarak tanıtılan kitaba ilişkin muzır yayın ilanı Resmi Gazete’de yayımlandı.
Haziran ayındaki bir diğer sansür ise konserlere yönelik oldu. Efes Antik Tiyatro’da yaz boyunca sahne alması planlanan Yalın, Hadise, Mabel Matiz, Melek Mosso, Sertab Erener, Melike Şahin ve Cem Adrian gibi isimlerin konserlerine izin verilmemesi büyük tepki topladı. Karara ilişkin iki ayrı gerekçe iddia edildi. Gazeteci Timur Soykan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bazı sanatçıları siyasi duruşları nedeniyle fiilen kara listeye aldığını ileri sürdü.
İktidar medyasına yakın kaynaklar ise konser iptallerinin “ahlaki nedenlerle” yapıldığını söyledi; sanatçılara izin verilmemesinin nedeninin “LGBT desteği” olduğu belirtildi.
Meta da sansürün parçası: Onur ayında Trans Onur Haftası’nın hesabı kapatıldı
Onur ayındaki bir diğer sansür ise Meta’dan geldi. 11. Trans Onur Haftası’na sayılı günler kala, Trans Onur Haftası Komitesi’nin Instagram hesabı sansürlendi. Instagram’ın bağlı olduğu Meta, “Topluluk standartlarına uymadığı” gerekçesiyle sayfayı kapattı. Hesabın kapatılmasının ardından İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası, “İstanbul Trans Onur Haftası’nın Instagram sayfası kapatıldı. Takip ediyoruz, bilgilendirme geçeceğiz. 11. Trans Onur Haftası durdurulamaz. Etkinlik takvimi için bekle aşkım. Gecikme, lubunyanın şanındandır” açıklaması yaptı.
Sansürden nasibini LGBTİ+ haberciliği de aldı: KaosGL.org’a erişim engelleri!
Haziran ayındaki sansür dalgasından LGBTİ+ haberciliği de nasibini aldı. 2024’te BTK tarafından “güvenli aile profilleri” kapsamında kara listeye alınan KaosGL.org internet gazetesi, bu kez İstanbul 12. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla Türkiye’den tamamen erişime engellendi. Kararın ardından sitenin yanı sıra KaosGL.org’un sosyal medya hesapları kapatıldı; derneğin yeni açtığı X hesabı da kısa süre içinde engellendi.
Mahkeme kararında çeşitli haber ve duyurular “suç unsuru” iddiasıyla erişim engeline gerekçe gösterildi. Bunlar arasında Fethiye Onur Haftası haberi, Ankara’da bir trans erkeğe yönelik şiddet haberi, Trans Onur Haftası programı duyurusu, Uluslararası Planlı Ebeveynlik Vakfı’nın açıklamasına ilişkin haber, Trans Onur Haftası kapsamında yapılan Aile Yılı paneli haberi ve KaosGL.org’un erişim engelini duyurduğu sosyal medya paylaşımı da yer aldı. Kararda, bu içerikler için “suç işlemeye alenen tahrik” iddiasıyla soruşturma başlatıldığı belirtildi. Kaos GL.org’a yönelik erişim engeli, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Sansür meydanlara taştı: İHD’nin dövizlerine polis engel oldu
2025’te sansür, eylem alanlarında da kendini gösterdi. Temmuz ayında İnsan Hakları Derneği (İHD), 39. kuruluş yılı dolayısıyla İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda basın açıklaması yaptı; ancak İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, “39 yıldır homofobi ve transfobinin karşısındayız” pankartının açılmasına izin vermedi. Bunun üzerine İHD’liler, sansüre tepki olarak tüm dövizleri ters çevirerek açıklamayı sürdürdü. İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin “LGBTİ+ hakları insan haklarıdır” diyerek müdahaleye tepki gösterirken, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe bu görünmez kılma girişimini “açık bir sansür” olarak niteledi.
Sansür üstüne sansür: KaosGL.org’un Instagram hesabı da kapatıldı
KaosGL.org’a yönelik sansür, ağustos ayında da devam etti. “Aile Yılı” kapsamında LGBTİ+’lara yönelik baskıların arttığı dönemde, Türkiye’nin ilk ve tek LGBTİ+ haber portalına yönelik erişim engelleri genişledi. Web sitesi ve X hesabının kapatılmasının ardından, KaosGL.org’un Instagram hesabı da Türkiye’den erişime engellendi. KaosGL.org, “Erişim engeli kararına karşı hukuki mücadelemiz sürüyor” dedi, tüm engellere rağmen LGBTİ+ haberciliğini sürdürdü.
Ağustos ayındaki bir diğer sansür girişimi yine gazeteciliği hedef aldı. T24 muhabiri Can Öztürk hakkında, 4 Mart 2025 tarihli “Dönüştürme seansı'nda taciz ve istismar iddiası” başlıklı haberde adı geçen Prof. Dr. Ahmet Akın’ın şikayeti üzerine “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” ve “iftira” suçlamalarıyla soruşturma açıldı. Öztürk, 21 Ağustos’ta ifade verdi. “Sansür yasası” kapsamında yürütülen soruşturma, eylül ayında takipsizlik kararıyla sonuçlandı; savcılık, haberin “gerçekliğin haberleştirilmesinden ibaret olduğunu” ve basın-ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini belirtti.
RTÜK, LGBTİ+ temalı içerik avına çıktı
Eylül ayında sansür zirveye ulaştı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), “Aile Yılı” politikaları doğrultusunda dijital platformlarda yer alan çok sayıda LGBTİ+ temalı filme idari para cezaları ve katalogdan çıkarma yaptırımları uyguladı. RTÜK’ün CHP’li üyesi Tuncay Keser’in paylaştığı bilgilere göre, Netflix’te yayınlanan “Kobalt Mavisi”, Prime Video’daki “Those About to Die”, MUBI’deki “Benedetta”, Disney+’ın XD kategorisindeki “All of Us Strangers” ve HBO Max’te yer alan “Looking: The Movie” hakkında karar verildi. RTÜK, söz konusu içeriklerin 6112 sayılı kanunun 8. maddesinde yer alan “toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırılık” ile “müstehcenlik” hükümlerini ihlal ettiği gerekçesiyle yüzde 3 idari para cezası uygulanmasına ve yapımların kataloglardan çıkarılmasına hükmetti. Dikkat çekici olan ise; cezalandırılan tüm yapımlarda LGBTİ+ karakterlerin ve eşcinsel aşk temalarının bulunmasıydı.
Manifest grubuna “edep ve haya” gerekçeli soruşturma!
Eylül ayındaki bir diğer gelişme ise Manifest’e yönelik açılan soruşturmaydı. LGBTİ+ karşıtı düzenlemeler içeren yargı paketlerinde genişletilmesi planlanan “hayasızlık” suçuna dair hükümler henüz yasalaşmadan fiilen uygulanmaya başlandı. Türkiye’nin yeni kız grubu olarak tanınan Manifest, KüçükÇiftlik Park’taki konserinin ardından sosyal medyada hedef gösterildi; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma konusu edildi. Savcılık, grubun sahnedeki dans ve performanslarını gerekçe göstererek “hayasızca hareketler” ve “teşhircilik” suçlarından resen soruşturma başlattığını duyurdu. Açıklamada, konserin “toplumun ortak edep, ar ve haya duygularını ihlal ettiği, çocuk ve gençleri olumsuz etkilediği” iddia edildi. Manifest, soruşturma kapsamında ifade verdi; grup üyeleri hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol verildi. Hazırlanan iddianamede ise grup üyeleri için bir yıla kadar hapis cezası istendi.
Aralık ayında İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi, Manifest'in üyelerine 3 ay 22'şer gün hapis cezası verdi. Mahkeme, Manifest üyeleri hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verirken, altı üye için uygulanan yurt dışına çıkış yasağını da kaldırdı. Kararla birlikte Manifest üyeleri beş yıl süreyle denetim altında tutulacak; bu süre içinde belirlenen yükümlülüklere uymaları hâlinde verilen ceza adli sicil kaydına yansımayacak.
Mabel Matiz’in “Perperişan” şarkısına soruşturma ve erişim engeli!
Eylül ayının en çarpıcı sansürü ise Mabel Matiz’in “Perperişan” şarkısına yönelik oldu. CİMER’e yapılan şikayetler üzerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, şarkının “aile kurumuna zarar verebileceği, çocuk ve gençlerin zihinsel gelişimini olumsuz etkileyebileceği, kamu düzenini bozabileceği ve toplumda infiale yol açabileceği” iddiasıyla erişim engeli talep etti; talep doğrultusunda şarkı erişime kapatıldı. İçişleri Bakanlığı da Türk Ceza Kanunu’nun 226. maddesi kapsamında “müstehcenlik” iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Mabel Matiz soruşturma kapsamında ifade verdi; sanatçı hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol verildi. Ekim ayında ise süreç bir adım ileri taşındı ve sanatçı hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası talep edilen bir iddianame hazırlandı.
Yargı paketinin gölgesinde sansür sinyalleri…
Ekim ayında, 11. Yargı Paketi taslağıyla “hayasızca hareketler” maddesine LGBTİ+’ları ve LGBTİ+ temsillerini doğrudan hedef alan yeni bir fıkranın eklenmesinin planlandığı ortaya çıktı.
2025’in sonuna yaklaşırken yargı paketinin gölgesinde sansürün yeni sinyalleri dijital platformlar üzerinden verildi. Türkiye’nin dijital platformu tabii’nin yeni sezon tanıtım etkinliğinde hem Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran hem de TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, konuşmalarında LGBTİ+’ları açıkça hedef aldı. Duran, “evrensel ürünler üretmek zorunda olduklarını” söyleyerek “aşırılıklardan beslenen sapkınlığı normalleştirmeye çalışan ve aile değerlerini tahrip eden kültürün dışında” içerik üretme çağrısı yaptı. Sobacı ise dijital platformları “cinsiyetsizleştirme dayatmasının pratik sahasına dönüşmekle” suçladı; aile kurumunun bu nedenle zayıfladığını öne sürdü ve konuşmasının devamında LGBTİ+’ları “sapkın ideolojiler” diyerek hedef gösterdi.
Sergi yasağı bir yıl sonra yargıdan döndü
2025’teki bir diğer gelişme ise, önceki yıl verilen bir yasaklama kararının bu yıl yargıdan dönmesi oldu. Trans Onur Haftası Sergi Kolektifi’nin Depo’daki “Dön-Dün Bak: Türkiye’de Trans Hareketinin Tarihi” sergisi, Beyoğlu Kaymakamlığı’nın 11 Temmuz 2024 tarihli kararıyla kapatılmış, sergiye dair tüm çevrimiçi içerikler de kaldırılmıştı. Depo’nun açtığı dava sonucunda İstanbul 19. İdare Mahkemesi, 2025’te verdiği kararla yasaklamayı hukuka aykırı bularak iptal etti.
Genç LGBTİ+ Derneği kapatıldı; gerekçe, sosyal medya paylaşımlarıyla “müstehcenlik”
2025’in son ayında İzmir’de faaliyet gösteren Genç LGBTİ+ Derneği, sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “müstehcenlik” iddiasıyla kapatıldı. 2024 yılında LGBTİ+ derneklerini hedef alan denetimler kapsamında derneğin sosyal medya hesapları geriye dönük olarak incelendi; sanatsal içerikli paylaşımlar denetim raporunda “müstehcenlik” olarak değerlendirildi.
Dernek, yaptığı basın açıklamasında kapatma kararının; 2019 yılında Lezbiyen Görünürlük Günü’ne ilişkin bir sosyal medya paylaşımı ile 2020’de pandemi döneminde çevrim içi etkinlikler kapsamında kendilerine gönderilen sanat eserlerini paylaşmaları gerekçe gösterilerek alındığını duyurdu.
Dernek hakkında açılan kapatma davasında savcılık, söz konusu sosyal medya paylaşımlarının ahlaki değerlere ve Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. maddesine aykırı olduğunu öne sürdü. İddianamede, bu paylaşımların geniş kitlelere ulaştığı ve “toplumun bireylerini lezbiyen, gay, biseksüel, travesti veya transseksüelliğe özendirici ve teşvik edici davranışlara yönlendirebileceği” iddia edildi.
Gerekçeli kararda ise derneğin sosyal medya hesaplarından “erkek ve kadına ait cinsel organlar, iki ayrı cinsten kişilerin müstehcen görüntüleri ve trans içerikli görselleri tasarlayarak ya da başka kişilerden temin ederek paylaştığı” ifadelerine yer verildi; bu değerlendirme kapatma kararına gerekçe yapıldı.
Öte yandan, derneğin yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile çalışanları hakkında Dernekler Kanunu’na muhalefet suçlamasıyla yeni bir soruşturma başlatıldı; bu soruşturma ekim ayında davaya dönüştü.
Jasmine dizisine sansür: “Kamuoyunda kabul gören ahlaki sınırları aştı”
Senenin sonlarına doğru bir sansür daha dijital platformlara geldi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), HBO Max yapımı Jasmine dizisi hakkında inceleme başlattığını duyurdu. RTÜK’ün X hesabından yapılan açıklamada, dizinin “aile yapısını hedef aldığı, milli ve manevi değerlerle çeliştiği, kadını istismar eden ve genel ahlaka aykırı unsurlar içerdiği” öne sürüldü.
Açıklamada, “yayıncılık faaliyetlerinin toplumun ahlaki değerlerine, kültürel yapısına ve özellikle aile kurumuna zarar vermemesi gerektiği” ifade edildi. RTÜK ayrıca, “aile yapısını zedeleyen, toplumsal değerleri hedef alan ve normalleştirme yoluyla kamu vicdanını rahatsız eden içeriklere” karşı incelemelerin sürdürüldüğünü kaydetti.
İnceleme sonucunda Jasmine dizisinin “milli ve manevi değerler”, “genel ahlak” ve “ailenin korunması” ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle platforma en yüksek idari para cezası uygulanmasına ve dizinin yayından kaldırılmasına karar verildi. Gerekçeli kararda, dizinin “geleneksel aile anlayışını zedelediği” ve “anlatısının toplumsal değerlerle örtüşmediği” yönündeki değerlendirmelere yer verildi.
RTÜK, diziyi “kadınlara yönelik sömürücü temsiller içerdiği” ve “kamuoyunda kabul gören ahlaki sınırları aştığı” iddiasıyla inceleme kapsamına almıştı. 12 Aralık 2025’te izleyiciyle buluşan Jasmine, ciddi bir kalp rahatsızlığıyla yaşayan ve seks işçiliği yapan Yasemin’in hayatta kalabilmek için verdiği mücadeleyi konu alıyor.
GSÜ, Carol filmini “sakıncalı” buldu
Yılın son sansürlerinden birisi de Galatasaray Üniversitesi’nden geldi. Galatasaray Üniversitesi Sinema Kulübü’nün sene sonu etkinliği olarak yapacağı Todd Haynes imzalı Carol filminin gösterimi üniversitenin Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı tarafından iptal edildi. Müdürlük, filmin gösterimini içerdiği “LGBTİ+ unsurlar” gerekçesiyle “sakıncalı” buldu. Gösterimin iptali kulüp yönetimine sözlü olarak bildirildi.
Filmin gösterimi için Sinema Kulübü tarafından gerekli izinler alınmış, etkinlik onaylanmış ve film afişleri okulun dört bir yanına asılarak duyuru yapılmıştı.
Son not: Sansüre inat, yaşasın hayat!
Görüldüğü üzere; 2025’in sansür gündemi, yıl boyunca birbirini izleyen yasaklar, soruşturmalar ve erişim engelleriyle LGBTİ+’ların görünürlüğünü daraltmayı hedefleyen politik bir hatta ilerledi. Yine de tüm engelleme çabalarına rağmen sansüre karşı mücadele devam etti; ifade özgürlüğüne yönelik “genel ahlak”, “müstehcenlik” ve “ailenin korunması” gibi kılıflarla gerekçelendirilen baskılara karşı söz üretmenin yolları her seferinde yeniden kuruldu. Bu nedenle bu derleme, bir yıl boyunca yaşanan baskıları kayıt altına alırken aynı zamanda hatırlatıyor: Sansür ne kadar genişlerse genişlesin, mücadele de aynı kararlılıkla sürüyor. Sansüre inat, yaşasın hayat!
Etiketler: insan hakları, kadın, medya, kültür sanat, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, özel haber, araştırma, inceleme, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks, müstehcenlik, genel ahlak
