18/07/2025 | Yazar: Yıldız Tar

Kapsama Alanı’ndan Baran ve Baran’la konuştuk: “Onların bizlere reva gördüğü baskıyla amaçları hayatlarımızda korku yaratmak. Bizler bunun yerine özgürleşmeyi ve örgütlenmeyi koyuyoruz önümüze.”

YÖK, alenen transları fişliyor: Kapsama Alanı’ndan dilekçe kampanyası Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın (YÖK), tıp fakültesi bulunan üniversitelere yazı göndererek, son 10 yılda “cinsiyet değiştirme talebi reddedilen, kabul edilen ve ameliyat olanların” sayısını talep ettiği açığa çıktı. YÖK, karar sürecinin nasıl işletildiği konusunda da bilgi talep etti.

YÖK’ün 17 Temmuz’da üniversitelerin tıp fakültelerine ilettiği yazı; Sağlık Bakanlığı’nın hormona erişim yaşını 21’e çıkartmasının hemen ardından geldi. YÖK’ün transları fişlemesi olarak yorumlanan bu girişimine karşı, trans erkek öz örgütlenmesi Kapsama Alanı harekete geçti. Oluşum, “Biz, transların açık rızası olmadan bu verilerin paylaşımı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na (KVKK) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır” diyerek transları üniversitelere dilekçe vermeye çağırıyor.

Dilekçe örneği ve detaylara ulaşmak için tıklayın.

Peki bu talep nelere yol açtı? Translar YÖK’ün bu hamlesini nasıl değerlendiriyor? Kapsama Alanı’ndan Baran ve Baran, bu soruları KaosGL.org için yanıtladı.

Talep, kişisel verilerin korunmasının ihlali

“17 Haziran 2025 tarihinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı sıfatıyla, kendine bağlı üniversitelerin tıp fakültelerinden, üstelik idari bir üst yazı ile istenen bu bilgi talebi hiçbir anlamda kabul edilemez” diyen aktivistlere göre; bu talep 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun açıkça ihlali.


Bir ay müddet verilen bu taleple, ilgili fakültelerden 18 Temmuz 2025’e kadar, son 10 yılda cinsiyet uyum süreci dahilinde herhangi bir kaydı bulunanların isimlerini, kadın-erkek dağılımını ve sürecin işleyişini içeren bir rapor bekleniyor.

“Yılmadan direneceğiz”

Baran ve Baran, bu talebi şöyle değerlendirdi:

“Özellikle bedenlerimize, sürecin niteliğine dair böylesine bir ilgi(!) görmek çok şaşırtıcı. Türkiye’de halihazırda mevcut olan ama oldukça kısıtlı ve problematik şekilde yürütülen cinsiyet uyum sürecine erişimi engellemek amacıyla yapılıyor olması ise maalesef bizler için son yıllarda alıştığımız hak gasplarının devamı niteliğinde. Bunu ister İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hamlesine, isterseniz de 20 Kasım 2024’te Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’na iletilen hormon satışına dair kısıtlamaya dayandırın.”

“Bu veri talebini bir tarafıyla da alenen devletin transları fişlemesi olarak görüyoruz. Korku atmosferine çekmek istedikleri gençleri, kriminalize etmeye çalıştıkları varoluşumuzu ve mücadelemizi her yerden savunmaya devam edeceğimizi de tekrardan söyleyelim. Panik olmadan, örgütlenerek güçlendiğimizi biliyoruz. Ve buna devam edeceğiz. Bizler translar olarak gayet iyi biliyoruz ki ‘Hak verilmez, alınır’ ve bu sebeple yılmadan direneceğiz.”

Dünyadaki nefret kampanyalarının yansıması

Trans aktivistler, bu durumu tüm dünyada yürütülen nefret kampanyasının bir sonucu olarak gördüklerini de belirtti:

“Sistematikleşen ve tüm dünyada sağ popülist siyasetçilerin ateşlediği nefret söylemi ve politikasının şiddetlenen bir uygulaması olarak haklarımıza yönelik yapılan saldırıları en somut haliyle görebiliyoruz. Son dönemde trans sporculara karşı yürütülen nefret kampanyaları da benzer bir zeminde şekilleniyor. Tıbbi ve hukuki süreçlere hapsedilmek istenen trans deneyimlerimiz, trans bedenlerimiz -üzerinde bizlerden başka kimsenin söz üretmeye haddi olmadığı halde- bilimsel gerçeklerden uzak, manipülatif kampanyalarla medyada yer alıyor. Toplumsal yaşamın pek çok katmanında -akademiden meclise, yurtlardan soyunma odalarına dek- sistematik olarak dışlanan translar, kamusal alanda daha da kırılganlaştırılıyor; ayrımcılığa ve şiddete karşı savunmasız bırakılıyor. Bu baskı altında yaşayan translar yoksulluğa, izolasyona, işsizliğe ve en sonunda intihara itiliyor. Bir kere daha hatırlatalım hem ‘Trans intiharları politiktir!’ hem de ‘Trans cinayetleri politiktir!’”

“Dert bizdeyse derman bizde, birbirimizde”

Kapsama Alanı olarak başlattıkları dilekçe kampanyasını da hatırlatan Baran ve Baran, transları sürecin takipçisi olmaya, hak mücadelesi veren toplumsal hareketleri ise yanlarında durmaya çağırdı:

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırı olan bu uygulamaya karşı olarak bir dilekçe çalışması başlattık. Kişisel bilgilerinin YÖK’le paylaşılmasını istemeyen ve üniversite hastanesinde süreçte olan ya da son 10 yıl içinde sürecini yürüten herkesi bu çalışmaya güç vermeye çağırıyoruz. Süreci yürüttüğü hastaneye iletmek üzere dilekçe örneği almak isteyen translar Kapsama Alanı’na ulaşıp hem dilekçeyi alabilir hem de bilgi almak üzere yazabilirler. Mutlaka sürecin takipçisi olacağız ve bizlerle birlikte hak mücadelesi veren bütün toplumsal hareketleri de yanımızda durmaya davet ediyoruz.”

“Buradan translar olarak sesleniyoruz, susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz! Onların bizlere reva gördüğü şiddetle, baskıyla amaçları hayatlarımızda korku ve panik yaratmak. Bizler bunun yerine özgürleşmeyi ve örgütlenmeyi koyuyoruz önümüze. Daha çok bir araya gelip daha çok birbirimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Kapsama Alanı olarak bu dönem elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Kendinize ve etrafınızdaki translara yalnız olmadığımızı hatırlatmayı unutmayalım. Dert bizdeyse derman bizde, birbirimizde!”


Etiketler: insan hakları, eğitim, sağlık, özel haber, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti
İstihdam