01/09/2025 | Yazar: Kaos GL
LGBTİ+ dernekleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde ortak bildiri yayımladı. Dernekler, yürütülen sürece ilişkin tutum, talep ve ilkelerini açıkladı.

Fotoğraf: Tulya Çavuşoğlu / Ankara Onur Yürüyüşü 2025
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bir araya gelen LGBTİ+ dernekleri, toplumsal barışın kapsayıcı, eşitlikçi ve adaleti önceleyen bir yaklaşımla mümkün olabileceğini vurguladı. Dernekler, barışın yalnızca silahların susmasıyla değil, hakikatle yüzleşme, adaletin tesisi ve tüm kimliklerin eşitlik temelinde tanınmasıyla sağlanabileceğini belirtti.
LGBTİ+ dernekleri, mecliste kurulan komisyona önerilen Kaos GL, HEVİ ve GALADER’in, “Barış için sorumluluk üstleniyoruz” çağrısını sahiplenerek; üç derneğin hazırladığı açıklamanın genişletilmiş halini imzaladı.
TIKLAYIN - Komisyona önerilen Kaos GL, HEVİ ve GALADER’den çağrı: Barış için sorumluluk üstleniyoruz
Ortak bildiride, Roboskî’den Cizre’ye, Suruç’tan 10 Ekim Ankara Katliamı’na kadar yaşanan ağır hak ihlalleri ve katliamların toplumsal hafızada derin yaralar açtığı, cezasızlık politikalarının toplumun adalet duygusunu zedelediği ifade edildi. Kadınların, LGBTİ+’ların, gençlerin ve ezilen toplumsal kesimlerin dışlandığı bir süreçte gerçek barışın inşa edilemeyeceği vurgulandı.
2015’ten bu yana devletin LGBTİ+’lara karşı yürüttüğü özel savaş politikalarına da dikkat çeken dernekler, Onur Yürüyüşleri ve diğer LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanması, nefret kampanyalarının sistematik hale getirilmesi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün ihlali, trans kadınlara yönelik özel uygulamalar ve mülteci LGBTİ+’ların hedef alınmasının barış sürecini engellediğini belirtti.
Dernekler, toplumsal barışın ancak kapsayıcı ve eşitlikçi bir yaklaşım ile mümkün olacağını, LGBTİ+’ların taleplerinin göz ardı edildiği bir süreçten eşit ve adil bir toplumsal barış çıkamayacağını kaydetti.
Açıklamada, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”na LGBTİ+ derneklerinin ve kadın örgütlerinin dahil edilmesinin önemine de dikkat çekildi. Emek Partisi (EMEP) ve DEM Parti’nin bu komisyona LGBTİ+ temsilcilerini önerdiği ve Kaos GL Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar’ın da isimlerinin geçtiği hatırlatıldı. Dernekler, barış sürecine katılımın demokratik bir zorunluluk olduğunu vurguladı.
Basın açıklamasında ayrıca, küresel ölçekteki insanlığa karşı suçlar ve devam eden çatışmalara da değinilerek, barışın sadece bir ülkenin değil, halkların ve kimliklerin adalet mücadelelerinin birbirine dokunduğu ortak bir zemin olduğu belirtildi.
LGBTİ+ dernekleri, Türkiye’de yürütülen barış sürecinde temel taleplerini de sıraladı:
- Eşitlik ve Güvence: LGBTİ+’ların yaşam hakkı, onuru ve özgürlüğü yasal güvenceye kavuşmalı; nefret suçları ve ayrımcılıkla mücadele etkin şekilde yürütülmeli.
- Aile Yılı ve LGBTİ+ Karşıtı Yasa Tasarısı: LGBTİ+’ları hedef alan uygulamalardan ve yasa tasarılarından derhal vazgeçilmesi gerektiği vurgulandı.
- Hakikat ve Adalet: Roboskî, Suruç, Cizre ve 10 Ekim Ankara Katliamı gibi olayların üzerindeki cezasızlık sona erdirilmeli; nefret cinayetleri ve şiddet vakalarına etkin şekilde müdahale edilmeli.
- İfade ve Basın Özgürlüğü: Basının özgürlüğü ve toplumsal bilgi alma hakkı güvence altına alınmalı; LGBTİ+ derneklerine ve hak örgütlerine yönelik engellemeler sona erdirilmeli.
- Kapsayıcı Barış Süreci ve Demokratik Katılım: Kadın, LGBTİ+ ve gençlik örgütleri ile ezilen toplumsal kimliklerin barış masasında eşit temsil edilmesi sağlanmalı.
Açıklama, barış mücadelesinin LGBTİ+ hareketi için tarihsel bir sorumluluk ve öncelik olduğunu belirterek, mücadeleyi güçlendirecek yeni girişimlerin hayata geçirileceğini duyurdu.
İmzacı dernekler: 17 Mayıs Derneği, 20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği, Ankara Gökkuşağı Aileleri Derneği (GALADER), Genç LGBTİ+ Derneği, HEVİ LGBTİ+ Derneği, Kaos GL Derneği, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Mersin 7 Renk LGBTİ+ Derneği, Muamma LGBTİ+ Eğitim Araştırma ve Dayanışma Derneği, Özgür Renkler Derneği, Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği, SPoD, ÜniKuir Derneği.
Açıklamanın tam metni:
Özgürlükten, Eşitlikten, Barıştan Yana: LGBTİ+’lar Burada!
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bir araya gelen LGBTİ+ dernekleri olarak sesimizi yükseltiyoruz!
Barış—gerçek anlamıyla—sadece silahların susması değil; hakikatle yüzleşme, adaletin tesisi ve tüm kimliklerin eşitlik temelinde tanınmasıdır. Roboskî’den Cizre’ye, Suruç’tan 10 Ekim Ankara Katliamı’na kadar yaşanan ağır hak ihlalleri ve katliamlar toplumsal hafızamızda derin yaralar açmış, cezasızlık politikaları toplumun adalet duygusunu kökten sarsmıştır. Kadınların, LGBTİ+’ların, gençlerin ve ezilen toplumsal kesimlerin dışlandığı bir süreçle barış inşa edilemez. Kapsayıcı barış süreçlerine LGBTİ+’ları dahil etmek bir lütuf veya tali konu değil, bilakis barışın başarısı için kritik bir gerekliliktir. Toplumsal barış kavramı, ancak toplumdaki herkesin onurlu ve korkusuz yaşayabildiği bir durumu tarif ettiğinde anlamlıdır. Barışın toplumsallaşmasının önündeki en büyük engellerden birisi de, “toplumsal cinsiyet karşıtlığı” denilen nefret ideolojisidir.
2015’ten bu yana devlet, LGBTİ+’lara karşı açık bir özel savaş politikası yürütmektedir. 90’ların başından beri, barış mücadelesinin parçası olurken, “LGBTİ+’lara Yönelik İlan Edilmemiş Savaşa da Son” diyorduk. Ancak 2015 itibariyle bu savaş açıkça ilan edildi. Onur Yürüyüşleri ve neredeyse tüm LGBTİ+ etkinlikleri yasaklandı, LGBTİ+ dernekleri hedef alındı, nefret kampanyaları iktidar eliyle sistematik hale getirildi, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ihlal edildi, OHAL döneminde Ankara’da LGBTİ+’lara özel bir OHAL ilan edilerek bütün etkinliklerimiz süresiz bir şekilde yasaklandı. Nefret söylemlerinin normalleştirilmesi, gözaltılar, tutuklamalar, trans kadınların evlerinin mühürlenmesi, nefret cinayetleri, mülteci LGBTİ+’ları hedef alan sınır dışı uygulamaları ve ayrımcılık LGBTİ+’ların hayatlarını güvencesiz kılarken, demokratik alanı daraltmaktadır. Barış sürecinin ciddiyetle ele alınabilmesi için bu baskı politikalarının sona erdirilmesi şarttır.
Bizler, LGBTİ+ dernekleri olarak, bu hususun altını bir kez daha çiziyoruz: Toplumsal barış ancak kapsayıcı, eşitlikçi, şeffaf ve adaleti önceleyen bir yaklaşımla mümkündür. LGBTİ+’ların taleplerinin göz ardı edildiği, eşit katılımın reddedildiği bir süreçten, eşit ve adil bir toplumsal barış çıkması mümkün değildir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”, uzun yıllardır süren çatışmalı ortamın son bulması ve barışın inşası iddiasıyla çalışmalarına başladı. Ancak barış, yalnızca devlet ve belli başlı siyasal aktörler arasında yürütülecek sınırlı müzakerelerle sağlanamaz. Gerçek bir toplumsal ve kapsayıcı barış, bütün toplumun söz ve iradesiyle, hiçbir ezilen kesimin dışlanmadığı kapsayıcı bir süreçle mümkündür.
Son günlerde bu yönde iki önemli gelişme yaşandı: Emek Partisi (EMEP), söz konusu komisyona kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin de dahil edilmesini talep etti, bu çerçevede Kaos GL, HEVİ LGBTİ+ ve GALADER’in davet edilmesini önerdi. Yine DEM Parti, komisyon için önerdiği isimler arasında Kaos GL Genel Yayın Yönetmeni Yıldız Tar’ı da gösterdi. Bu adımlar, LGBTİ+’ların barış sürecine katılımının bir tercih değil, demokratik bir zorunluluk olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Barış için atılan her adım değerlidir. Bu komisyonun kurulması ve çalışmalarına başlamasını da önemsiyoruz. Komisyonun çalışmalarına katkı sunmaya; bu diyalog zemininin parçası olmaya hazırız.
Küresel anlamda barış mücadelesine hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğumuz bir andayız. Soykırıma varan insanlığa karşı suçlar, cezasızlık tehlikesi altında. İnsanlığa karşı suçlar dört bir yanımızı çevirmiş durumda. Daha Ezidi soykırımının bıraktığı derin yaralarla yüzleşememişken; Suriye’de devam eden Alevi ve Dürzi katliamları, İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik işlediği insanlığa karşı suçlar, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı coğrafyamızı katliamlar mekanına çeviriyor. Sadece geçmişin değil şimdinin içinde de sürmeye devam eden inkarcı yaklaşımlar; barış mücadelesinin evrensel niteliğini ve gerekliliğini gözler önüne seriyor.
Biz LGBTİ+lar için barışın, yalnızca bir ülkenin iç barışı olmadığını, halkların, inançların ve kimliklerin adalet mücadelelerinin birbirine dokunduğu ortak bir zemin olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Çünkü LGBTİ+’lar, hem yerelde hem de küresel ölçekte barışın inşasında özgün bir deneyim ve ses taşımaktadırlar. Mücadelemiz, barış süreçlerinin ne kadar çok katmanlı ve çok yönlü ele alınması gerektiğini hatırlatıyor. Dolayısıyla sadece siyasal çatışmaların son bulması yetmez, aynı zamanda kadınların, LGBTİ+’ların, azınlıkların ve halkların tarihsel adalet taleplerinin de karşılık bulması gerekir.
Türkiye’de Yürütülen Sürece İlişkin Temel Taleplerimiz
Eşitlik ve Güvence
Toplumsal ve kapsayıcı bir barışın temeli, herkesin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasıdır. LGBTİ+’ların yaşam hakkı, onuru ve özgürlüğü yasal güvenceye kavuşmadan kalıcı bir barış mümkün değildir. Ayrımcılıkla mücadeleye yönelik açık ve bağlayıcı yasal düzenlemeler yapılmalı; nefret söylemi ve nefret suçlarıyla etkin şekilde mücadele edilmelidir. Eğitimden sağlığa, istihdamdan barınmaya kadar her alanda LGBTİ+’ların eşit erişimi sağlanmalıdır. LGBTİ+’ların kamusal görünürlüğünü hedef alan yasaklar kaldırılmalı; Onur Yürüyüşleri ve tüm LGBTİ+ etkinliklerinin özgürce gerçekleşmesi güvence altına alınmalıdır.
LGBTİ+’ların yasal eşitliği tanınmalı, ayrımcılık ve nefret suçlarına karşı bağlayıcı yasalar yürürlüğe konmalı, ceza ve infaz sisteminde adalet sağlanmalı; anti-demokratik uygulamalar olan kayyum atamaları, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nun keyfi uygulamaları derhal gözden geçirilmelidir. Barış, yalnızca silahların susması değil; ayrımcılığın, yasakların ve anti-demokratik uygulamaların sona ermesiyle inşa edilebilir.
Aile Yılı ve LGBTİ+ Karşıtı Yasa Tasarısı
2025 yılı, "Aile Yılı" olarak ilan edildi. Bununla birlikte hayata geçirilen uygulamalar, yalnızca heteronormatif aile yapısını yüceltmekle kalmayıp, LGBTİ+’ları hedef alan bir dizi yasal düzenlemeyi de gündeme getirdi. Yeni kanun tasarısı, Türk Ceza Kanunu’na "biyolojik cinsiyet" ifadesinin eklenmesini, cinsiyet uyum sürecine ilişkin yasal prosedürlerin zorlaştırılmasını ve LGBTİ+ çiftlerin sembolik nişan ve düğün seremonilerinin cezalandırılmasını öngörüyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, "toplumsal cinsiyet", "cinsiyet kimliği" ve "cinsel yönelim" gibi kavramların kullanımının resmi dil ve politika dışı bırakılması yönünde adımlar attı. Yasa daha geçmeden transların hormona erişimine kısıtlamalar getirildi, örgütlenme özgürlüğünü ihlal eden kararlar uygulanmaya başladı, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da trans kadınlara ise adeta OHAL yaşatılıyor.
Tüm bu uygulamalar, LGBTİ+’ların toplumsal ve yasal eşitliğini ciddi şekilde tehdit etmekte, varlığımızı görünmez kılmayı amaçlamaktadır. Bizler, Aile Yılı politikaları ve LGBTİ+ karşıtı yasa tasarısı kapsamında öngörülen tüm kısıtlamalardan derhal vazgeçilmesi gerektiğini, toplumsal barış, eşitlik, özgürlük ve adalet temelinin korunmasının zorunlu olduğunu güçlü bir şekilde vurguluyoruz.
Hakikat ve Adalet
Roboskî, Cizre, Suruç ve 10 Ekim Ankara Katliamı gibi toplumsal hafızada derin yaralar açan katliamların üzerindeki cezasızlık derhal sona ermelidir. 90’larda İstanbul Ülker Sokak ve 2000’lerde Ankara Esat-Eryaman’da’ta trans kadınlara yönelik linç girişimleri, LGBTİ+’ların gündelik yaşamda maruz bırakıldığı saldırılar ve nefret cinayetleri de hakikatle yüzleşilmesi gereken toplumsal yaralardır.
Trans kadınlar başta olmak üzere LGBTİ+’lar sistematik şiddetin hedefi olmuş, birçok arkadaşımız nefret nedeniyle yaşamdan koparılmıştır. Dilek İnce, Hande Kader, Hande Buse Şeker, Mira Güneş, Ahmet Yıldız, Roşin Çiçek ve Nida Nazlıer’in isimleri bu topraklarda işlenen nefret cinayetlerinin sembollerine dönüşmüştür. Bu cinayetlerin failleri cezalandırılmadan, devletin nefret politikalarıyla yüzleşilmeden adalet sağlanamaz. Adaletin tesis edilmesi, güven içinde geleceğe bakabilmemizin ön koşuludur.
İfade ve Basın Özgürlüğü
Basının özgür olmadığı, toplumun bilgi alma hakkının engellendiği koşullarda barışın toplumsallaşması imkânsızdır. Kürt basınına yönelik baskılar, gazetecilerin tutuklanması ve yayın organlarının kapatılması barışa değil, suskunluğa hizmet etmektedir. KaosGL.org’a yönelik erişim engelleri, ifade özgürlüğüne yönelmiş doğrudan saldırılardır. Kadın örgütlerinin ve genel olarak hak örgütlerinin sosyal medya hesapları kapatılmakta, LGBTİ+ etkinlikleri ve Onur Yürüyüşleri yıllardır sistematik biçimde yasaklanmakta, barışçıl gösteriler polis şiddetiyle bastırılmaktadır. Barışın toplumsal zemin bulabilmesi için sansür, yasak ve baskı politikaları sona ermeli; özgür haberciliğin ve özgür ifade hakkının önü açılmalıdır.
Kapsayıcı Barış Süreci
Barış, sadece masa başındaki aktörlerin uzlaşmasıyla değil; toplumun tüm kesimlerinin eşit söz hakkı ile mümkündür. Kadın, LGBTİ+ ve gençlik örgütleri ile ezilen, ötekileştirilen toplumsal kimlikleri temsil eden yapılar barış masasında eşit bileşenler olarak yer almalıdır.
Kürt halkının eşitlik, özgürlük ve adalet yönündeki talepleri barışın merkezinde ele alınmalıdır. Bu talepler arasında, kültürel hakların tanınması, anadilde eğitim hakkı, siyasi temsilin güçlendirilmesi, seçme ve seçilme hakkının güvence altına alınması, nefret suçlarında cezasızlık politikalarının sona erdirilmesi ve yaşam hakkının korunması yer almaktadır. Bu taleplerin karşılanmadığı bir barış süreci, toplumsal barışın temelini sarsar.
Demokratik Katılım
Barış süreci, yalnızca silahların susması değil; aynı zamanda demokratik hakların güvence altına alınmasıyla anlamlı hale gelir. Toplumsal örgütlenme özgürlüğü üzerindeki baskılar kaldırılmalı, LGBTİ+ derneklerinin kriminalize edilmesine son verilmelidir. Demokratik katılım, yalnızca siyasal partilerin değil; toplumsal hareketlerin ve örgütlerin de sürece dahil olmasıyla mümkündür.
Barış ve demokratikleşme süreçlerinde Kürt LGBTİ+’ların özgür ve eşit biçimde temsil edilmesi şarttır. Hem toplumsal kimlikleri hem de cinsel yönelimleri/kimlikleri üzerinden çok katmanlı ayrımcılığa maruz kalan Kürt LGBTİ+’ların talepleri görünür kılınmalı; örgütlenme, ifade ve güvenlik hakları güvence altına alınmalıdır. Toplumsal barış, Kürt LGBTİ+’ların da sesini duyurabildiği, özgür ve eşit katılım gösterebildiği bir zeminde mümkün olur.
Ortak Vurgumuz
Bugün barış talebini yükselten tüm sivil toplum aktörlerinin ortaklaştığı nokta nettir: Demokratikleşme ve toplumsal barış, hiçbir kimliğin dışlanmadığı, tüm varoluşların eşitlik temelinde kabul gördüğü bir süreçle mümkündür.
LGBTİ+ hareketi, yola çıktığı ilk günlerden itibaren toplumsal barış talebini merkezine almış; 1990’lardan beri barış mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. 2003’te düzenlenen “Lezbiyen ve Geylerin Sorunları ve Toplumsal Barış İçin Çözüm Arayışları” sempozyumu ve LGBTİ Barış Girişimi gibi çalışmalar, LGBTİ+ topluluğunun barış mücadelesine aktif katılımını simgelemektedir.
LGBTİ+ dernekleri olarak; barış mücadelesini LGBTİ+ topluluğu içinde toplumsallaştırmak, LGBTİ+’ların eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerini toplumsal barış mücadelesi ile birleştirmek için sorumluluk üstleniyoruz. Bu kapsamda en kısa sürede, LGBTİ+’ların barış mücadelesine katılımını güçlendirecek yeni çağrılar, etkinlikler ve girişimler hayata geçireceğiz. LGBTİ Barış Girişimi deneyimi, hem kıymetli hem de yol göstericidir ve hatırlamamız gereken önemli bir mirastır.
Özgürlükten Yana, Eşitlikten Yana, Barıştan Yana: LGBTİ+’lar Burada!
Etiketler: insan hakları, kadın, medya, kültür sanat, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, özel haber, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti, eşcinsellik, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks, barış