21/10/2025 | Yazar: Hicran Cengiz
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi LGBTİ+ Alt Çalışma Grubu üyesi Avukat Baran Elma: LGBTİ+ kimliklerin görünür olması, toplumun çöküşü değil, demokrasinin göstergesidir!

Meclise gelmesi beklenen 11. Yargı Paketi, yalnızca bir dizi teknik hukuk değişikliği değil; aynı zamanda devletin, kimlerin nasıl yaşayacağına karar verme yetkisini kendinde gören birtakım düzenlemeleri de içeriyor. Taslakta yer alan ve “aile kurumunun korunması”, “genel ahlakın savunulması” gibi gerekçelerle sunulan düzenlemeler, LGBTİ+’ları ve LGBTİ+ hak savunuculuğunu doğrudan hedef alıyor.
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi LGBTİ+ Alt Çalışma Grubu üyesi Avukat Baran Elma, KaosGL.org’a konuşarak taslağın “hukukun araçsallaştırılması” anlamına geldiğini belirterek taslağın yaratacağı aşikar yıkımlara dikkat çekti.
‘Taslak, toplumsal ihtiyaç değil ideolojik dayatma’
“Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif Taslağı”, kamuoyunda 11. Yargı Paketi olarak biliniyor. Tasarıyı incelediğimizde, gerekçesinde “aile kurumunun korunması” ve “cinsiyetsizleştirme akımlarıyla mücadele” gibi ifadeler öne çıktığını belirten Av. Baran Elma’ya göre bu gerekçeler hukuki değil, ideolojik bir manipülasyon olduğuna “Yasa koyucu, toplumsal ihtiyaçlara yanıt vermek için yasa yapar. Ancak bir kimliği yok saymayı toplumsal ihtiyaç olarak sunmak, Anayasa’ya, Türkiye’nin taraf bulunduğu uluslararası andlaşmalara ve temel insan hakları kaidelerine de aykırı. ‘Genel ahlak’ gibi muğlak kavramlar, devletin elinde keyfiyetin kılıfına dönüşür” ifadesiyle dikkat çekti
Son yıllarda birçok ülkede yükselen sağ popülist yönetimlerin “aile”, “ahlak” ve “değerler” söylemleriyle yürüttüğü kültürel savaşın Türkiye’deki bir yansıması olduğunu belirten Av. Elma, bu tasarının bilimsel ya da toplumsal bir temelden değil, siyasal kutuplaştırma stratejisinden beslendiğine dikkat çekerek “LGBTİ+ kimliklerin görünür olması, toplumun çöküşü değil, demokrasinin göstergesidir. Devlet, bu görünürlüğü baskılamak yerine korumakla yükümlüdür” dedi.
Cinsiyet uyum sürecine yeni engeller: ‘Varlığını koruma hakkı’ ihlali
Tasarı, hem Türk Ceza Kanunu’nda hem de Medeni Kanun’da değişiklikler öngörüyor. Tasarıda yer alan çarpıcı düzenlemelerden biri, cinsiyet geçiş sürecinde yaş sınırının 18’den 25’e çıkarılması ve “üreme yeteneğinden sürekli yoksunluk” şartının geri getirilmesi.
Av. Elma, bu düzenleme ile transların kendi kimlikleriyle var olma hakkını fiilen imkânsız kılındığını şu şekilde ifade etti:
“Bir insanın kimliğini belirleme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının parçasıdır. Devletin bu hakkı sınırlaması, bireyin kendisini gerçekleştirme hakkına açık bir müdahaledir.”
Mevcut düzenlemede yer alan şartlandırmanın da Anayasa Mahkemesi’nin 2015 tarihli 2015/13077 sayılı kararında “ölçüsüz ve demokratik toplum gereklerine aykırı” bulunduğunu belirten Av. Elma “Hukuki değil, politik” bir hamle. Tasarı, geçmiş içtihatları ve temel hak ilkelerini hiçe sayıyor. Bu, hukuk sisteminin kendi kararlarına dahi saygı gösterilmediğinin açık kanıtı” diyerek sadece cinsiyet değişimi isteminde bulunan bireylerin değil, sağlık çalışanları da bu düzenlemeden etkilendiğine şu şekilde dikkat çekti:
“Cinsiyet geçişine ilişkin tıbbi müdahalelerde bulunan doktorlara 3 ila 7 yıl arası hapis cezası öngörülüyor. Zaten yeterince sınırlı sayıda uzman varken, bu cezalar tıbbi desteği caydırıcı hale getirir. Transların sağlık hizmetine erişimi fiilen engellenir, imkansız hale gelir.
‘Biyolojik cinsiyete aykırı tutum’ cezası: Keyfiyetin yasalaşması
“Tasarı hayata geçerse Türk Ceza Kanunu’na iki yeni suç tipi ekliyor: Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışta bulunma ya da bunu alenen teşvik etme” ile “aynı cinsiyetteki kişilerin nişan veya evlenme töreni yapmaları.”
Av. Elma, bu tanımların, hukukun temel ilkelerinden belirlilik ilkesine aykırı olduğunu şu soruları yönelterek vurguladı:
“Biyolojik cinsiyete aykırı davranış ne demektir? Bir kadının saçını kısa kestirmesi mi, bir erkeğin etek giymesi mi, iki kadının el ele tutuşması mı? Bu tanımlar bilinçli olarak belirsiz bırakılıyor çünkü amaç, keyfi yargılamaları meşrulaştırmak.”
Av. Elma’ya göre “Bu düzenleme ile patriyarkal toplumsal rolleri yeniden kutsanıyor ve kadınların, feministlerin ve özgürlük talebi olanların da bu suç tanımına kolaylıkla dahil edilebilmesinin önü açılıyor. Bu yasa tasarısı, sadece LGBTİ+’lara değil, ataerkiye karşı duran herkese gözdağı”.
Ayrımcılığın yasalaşması: Aile kurma hakkının kriminalize edilmesi
Mevcut hukuki düzlemde eşcinsel evliliklerin tanınmaması, başlı başına bir ayrımcılık pratiği iken, yeni taslağın bu ayrımcılığı daha da derinleştiğine dikkat çeken Av. Elma “Evliliğin hükümsüz sayılması (başka değil de bir özel hukuk değerlendirmesi) başka, cezalandırılması bir suç vasfı yüklenmesidir.” diyor ve ekliyor:
“Bir eylemi suç olarak tanımlayabilmek için ortada ihlal edilen bir hak ya da doğan bir zarar olmalı. Burada ne bir mağdur var ne de bir kamu düzeni zararı. Yalnızca devletin, kimlerin kimleri seveceğine karar vermeye çalıştığı bir ideolojik tahakküm var.”
Tasarıyla birlikte, “genel ahlak” bahanesiyle yaşam biçimlerine müdahale etmenin önünün tamamen açıldığının altını çizen Elma “Bu, hukukun cezalandırıcı değil koruyucu işlevini ortadan kaldırır. Artık hukuk, yurttaşı koruyan değil, yurttaşın kimliğini sorgulayan bir mekanizma haline gelir” diyerek uyarıda bulundu.
Varoluşu cezalandırmak: Toplumun tamamına tehdit
Av. Elma’ya göre, bu düzenleme sadece LGBTİ+’ları değil, bütün toplumu şu bağlamda ilgilendiriyor:
“Bugün eşcinsel kimliği hedef alan yasa, yarın başkasının inancına, giyimine, yaşam tarzına uzanabilir. ‘Genel ahlak’ bahanesiyle keyfi müdahale, hepimizi kapsar.”
Av. Elma; baroların, kadın örgütlerinin ve insan hakları savunucularının birlikte hareket etmesi gerektiğini “Yaşama biçimine keyfi müdahale edilmesini istemeyen herkesin, bu tasarıya karşı toplumsal muhalefet oluşturması bir zorunluluktur. Bu, sadece LGBTİ+ meselesi değil; hukuk devleti meselesidir” ifadesiyle vurguladı.
Anayasa’nın 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22. maddesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 26. Maddesinin bu taslağın ihlal ettiği en temel normlar arasında olduğunu vurgulayan Avukat Baran Elma son olarak şöyle seslendi:
“Bu yasa yalnızca LGBTİ+’ları değil, özgürlük, eşitlik ve insan onuru kavramlarını hedef alıyor. Varoluşun suç haline gelmesi, demokratik toplum olgusunun ruhunu cezalandırmaktır. Bu mücadele artık bir tercih değil, demokratik bir zorunluluktur.”
Etiketler: insan hakları, nefret suçları, aile, sağlık, siyaset, özel haber, heteroseksizm, trans, ikili cinsiyet sistemi, lgbti, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eşcinsellik, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks, yargı paketi