11/08/2025 | Yazar: Kaos GL
“LGBTİ+’ları hedef alan ve uzun vadeye yayılan ahlaki panik son zamanlarda yasal bir biçime kavuşmaya başladı.”

Can Irmak Özinanır tarafından kaleme alınan “AKP’nin Kültür Savaşları” başlıklı yazı, Marksist.org’ta yayınlandı. Özinanır yazısında, AKP’nin özellikle 2010’lu yıllardan başlayarak dozunu giderek arttırdığı kültür savaşlarını anlatıyor. Yazının son kısmında ise AKP’nin yarattığı bu atmosferin yeni sağcılık/yeni faşizm için nasıl bir zemin yarattığı tartışılıyor.
Özinanır’ın yazısından bir kısım ise şöyle:
“Hegemonyası giderek gerileyen ve çoğunluk olma ihtimali ortadan kalkan AKP kültür savaşına giderek daha fazla dört elle sarılarak kendisini destekleyen kitleyi radikalleştirmeye çalışıyor. Bunun için ahlaki panikler yaratması gerekiyor. Enternasyonal Sosyalizm’in bir önceki sayısında sokakta yaşayan hayvanlar üzerinden ahlaki paniği tanımlamaya çalışmıştım:
Ahlaki panik, krizle karakterize oluyor. Kriz derken salt ekonomik değil, aynı zamanda politik bir krizden dolayısıyla bir hegemonya krizinden söz ediyorum. Bu, Antonio Gramsci’nin ünlü tabiriyle “eskinin ölmekte olduğu, yeninin de doğmakta zorlandığı” bir süreç. Dolayısıyla muktedirin yönetme kapasitesinin giderek kırılganlaştığı bir momentin ürünü. Tam da bu yüzden toplumun en sağcı kesimini suç ortaklığına davet ediyor.
LGBTİ+’lar üzerine yoğunlaşan nefret de tam böyle bir hattı izliyor. AKP, İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Bakanlığı gibi kurumlar eliyle aile kavramını giderek ön plana çıkarırken, 19 Mart 2021 günü bir gece kararnamesi ile Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Kadınları ve LGBTİ+’ları şiddete karşı koruyan en önemli belge olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması da özellikle “aile” kavramı etrafında yapılandırılan bir ahlaki paniğin sonucuydu ve bu paniğin daha hızlı bir şekilde yayılmasına katkıda bulundu.
Ahlaki panik ‘LGBTİ+ propagandası’nı aileyi ortadan kaldırmaya dönük Batı kaynaklı bir emperyalist proje olarak sunarken, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınladığı hutbelerde defalarca LGBTİ+’ları hedef hâline getirmiştir. RTÜK, LGBTİ+ içerikli yayınlara para cezası ve yayın durdurma yaptırımları uygularken, Basın İlan Kurumu da ilan kesme cezaları vermiştir. Hükümet medyası bu kampanyanın yürütücülüğünü yapmıştır.
18 Eylül 2022’de İstanbul Saraçhane’de LGBTİ+’ları “aile değerlerinin korunması” etrafında hedef gösteren ilk Büyük Aile Mitingi yapılmış ve mitingin duyuruları televizyonlarda kamu spotu olarak yayınlanmıştır. Yaratılan moral panik, kavrama uygun olarak sadece bir “kampanya” ile sınırlı kalmamış aynı zamanda devletin merkezi politikasında yasal sonuçlar yaratmaya doğru yönelmiştir.
2024 yılında duyurulan “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı” başlıklı belge kadınların ve LGBTİ+’ların yasal olarak sıkıştırılmaya çalıştıkları çerçeveyi göstermektedir. Planın önsözünde Recep Tayyip Erdoğan şu satırları yazmaktadır:
Son dönemlerde aile kurumu, küresel değişim ve dönüşümlerle birlikte toplumsal sorunların farklılaşmasıyla ciddi tehdit ve risklerle karşı karşıya kalmaktadır. Aile içerisindeki bağların zayıflaması, çocuk ve gençler başta olmak üzere tüm aile bireylerini tehdit eden zararlı akımların, insan fıtratına aykırı sapkın ideolojilerin artış göstermesi, insanları yalnızlaştıran bireyselleşmenin teşvik edilmesi gibi pek çok önemli faktör ailenin yapısını etkilemektedir. Aile kurumunu tehdit eden sorunların niteliğinin değişmesiyle ailelerimizin korunması ve güçlendirilmesinde hedeflerimize ulaşmak için tüm kurumların ve toplumun tüm kesimlerinin gayret ve çabası önem arz etmektedir.
Raporda ikinci stratejik hedef “Aileyi tehdit eden şiddet, zararlı akımlar ve alışkanlıklarla mücadelenin güçlendirilmesi” başlığını taşımaktadır. Bu başlık altında üniversitelerden, Diyanet İşleri Bakanlığı’na ve tüm bakanlıklara uzanan yetkilendirmelerle yeni strateji planları oluşturulması öngörülmektedir. 2024-2028 yılları arasında tamamlanması beklenen hedeflerden 2.2. madde “Küresel cinsiyetsizleştirme projeleri ile mücadele konusunda standartları ortaya koyan bir strateji belgesi hazırlanacaktır” şeklindedir. “Küresel cinsiyetsizleştirme” tüm dünyada popülist sağın temel başlıklarından birini oluşturmaktadır. Raporda LGBTİ+ tanımına hiçbir şekilde yer verilmemekle beraber “cinsiyetsizleştirme” ve “sapkın akımlar” gibi sözlerin LGBTİ+’ları hedef aldığı açıktır.
Ahlaki panikler bazı zamanlarda sönümlenip gitse de bilinçli olarak kullanımı buradan bir yasal sonuç çıkarmaya dönüktür. Medya bu paniklerde kritik bir rol oynar ancak panik diğer kolektif kurumlarla birlikte yani devletin merkezi kontrol aygıtları olan polis ve mahkemeler ile birlikte ele alınmalıdır.
LGBTİ+’ları hedef alan ve uzun vadeye yayılan ahlaki panik de son zamanlarda yasal bir biçime kavuşmaya başladı. Kaos GL’den Oğulcan Özgenç’in ulaştığı kanun teklifi “biyolojik cinsiyet” ifadesini Ceza Kanunu’na ekleyerek tüm LGBTİ+ varoluşunu yasaklamayı hedefliyor. Yasanın ayrıntılarını burada tartışmaya gerek yok, ancak yakın zamanda Hüda-Par tarafından meclise taşınan bu yasa teklifi LGBTİ+ örgütlerinin de çok yerinde olarak altını çizdikleri gibi hepimizi hedef alıyor. Toplumu yukarıdan aşağı bir ahlak dayatmasıyla şekillendirmeye çalışan bu yasaya karşı LGBTİ+’ların etrafında kenetlenmek bugün bütün muhaliflerin en önce de işçi sınıfının görevi.”
Yazının tamamına ulaşmak için tıklayın.
Etiketler: insan hakları, kadın, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, lgbti