10/11/2025 | Yazar: Kaos GL
Mimoza Kadın Derneği, yayınladığı açıklama ile LGBTİ+ karşıtı düzenlemeler içeren 11. Yargı Paketi’ne tepki gösterdi; tasarının, yıllar süren mücadeleler ile elde edilmiş hakları gasp ettiğini belirtti.
Mimoza Kadın Derneği, LGBTİ+’lara hapis öngören ve cinsiyet uyum ameliyatı yaşını 25’e çekmeyi hedefleyen 11. Yargı Paketi taslağına ilişkin bir açıklama yayınladı; tasarının, LGBTİ+’ların varlığını kriminalize eden düzenlemeler içerdiğini bu nedenle toplumsal kutuplaşmayı derinleştireceğini belirterek 11. Yargı Paketi’ne tepki gösterdi.
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; yayınlanan açıklamada Mimoza Kadın Derneği Başkanı Çiğdem Göksoy, ailenin kutsanmasıyla kadını hayatın dışına iten bir normlar sistemi kurulduğuna dikkat çekti, şu ifadeleri kullandı:
“Biz aileyi küçük bir devlet modeli olarak görüyoruz; otoritenin ve iktidarın yeniden üretildiği bir alan. Aile kutsandığında, aidiyet duygusu kadın üzerinden şekilleniyor ve kadını hayatın dışına iten bir normlar sistemi kuruluyor. Bugün kutsal sayılan evlerin içinde yüzlerce kadın öldürülüyor. Sadece son 6 ayda 300'de fazla kadın yaşamını yitirdi, çoğu kendi eşi ya da yakınındaki erkekler tarafından katledildi. Bu, erkek devlet aklının kadının yaşamı üzerindeki tahakkümünü gösteriyor.”
“Kadınlar, şiddetin görünmeyen zincirleriyle yeniden eve kapatılıyor”
Cezasızlık politikalarıyla beslenen düzenin kadını bir şiddet döngüsüne mahkum ettiğini belirten Göksoy:
“Kadın hala ev içi işlerle, çocuk bakımıyla ve doğurganlığıyla tanımlanıyor. Kamusal alanda görünmeyen, kendi emeğiyle var olamayan, susturulmuş bir kimlik dayatılıyor. Şiddet de tam olarak bu yapının ürünü. Çünkü cezasızlık politikalarıyla beslenen bu düzen, kadını sürekli aynı döngüye mahkum ediyor. Kendisini ifade etmeye çalışan kadınlar, şiddetin görünmeyen zincirleriyle yeniden eve kapatılıyor.”
Göksoy, “Kadınlar, kendi politik sözünü kurdukça iktidarın kurduğu kalıplar da çözülmeye başlıyor” ifadesini kullanarak açıklamasına şöyle devam etti:
“Dünyada sağ iktidarlar söz sahibi oldukça kadın kimliği yeniden tanımlanıyor. Eğer Müslümansanız size 'dindar ve edepli' bir kadın profili biçiliyor, Hristiyan toplumlarda da benzer biçimde 'demokrat, aileye bağlı' bir figür yaratılıyor. Kadınların sosyal hayatı kısıtlanıyor, kendi yaşam tarzlarını belirleme hakları elinden alınıyor. Oysa tarih boyunca kadın hareketleri bu anlayışa karşı mücadele etti. 60'lı, 90'lı yıllarda feminist hareketlerin, Kürt kadın mücadelesinin açtığı yol hala bize ilham veriyor. Sağ otoriter yaklaşımlar, her seferinde kadınları şekillendirmeye çalıştı; ama biz her seferinde yeni bir direnç biçimi yarattık. Çünkü kadınların bedeni, emeği ve sözü üzerindeki tahakküm sadece bir cinsiyet meselesi değil, aynı zamanda siyasal bir iktidar mücadelesidir. Bu karşıtlıklar içinde biz kendi mücadele biçimlerimizi geliştiriyoruz; sokakta, örgütlerde, dayanışma ağlarında. Kadınlar, kendi politik sözünü kurdukça iktidarın kurduğu kalıplar da çözülmeye başlıyor.”
“Mücadele ile elde edilen hakların gaspı”
Yargı paketi tasarının, yıllardır mücadeleyle elde edilen hakların gaspı olduğunu belirten Göksoy, şunları söyledi:
“Bu paket, doğrudan kadınların yaşam alanlarını daraltıyor. Kadınların giyimine, kamusal alandaki görünürlüğüne, hatta el ele tutuşmasına kadar uzanan bir denetim anlayışı getiriyor. Toplumsal cinsiyet kavramı kamu kurumlarından çıkarıldı, bu da kadın danışma merkezlerinin ve sığınakların ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Kadınların bireysel ve toplumsal kazanımlarını yok sayan bu yaklaşım, yıllardır mücadeleyle elde ettiğimiz hakların gaspıdır.”
Göksoy, tasarının LGBTİ+’ların varlığını kriminalize eden düzenlemeler içerdiğini vurguladı, toplumsal kutuplaşmayı derinleştireceğini ifade etti:
“Ayrıca bu yasa, suça sürüklenen çocuklara ağır cezalar öngörüyor ve çocuk adalet sistemini cezalandırmaya dayalı hale getiriyor. LGBTİ+ bireylerin varlığını kriminalize eden düzenlemelerle, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme riski taşıyor. Oysa bizim ihtiyacımız olan şey, cezalarla değil, özgürlüklerle büyüyen bir toplum. Kadınların özgün ihtiyaçlarını belirleyen, yerel yönetimlerle dayanışma içinde geliştirilen politikalar gerekiyor. Küçük komünler, kooperatifler, istihdam alanlarıyla kadınların öz savunmasını güçlendiren bir sistem kurulmalı. Kadınların ekonomik ve sosyal anlamda güçlenmediği hiçbir yerde, özgürlükten ya da eşitlikten söz edemeyiz.”
Etiketler: insan hakları, kadın, yaşam, nefret suçları, aile, siyaset, lgbti, ifade özgürlüğü, yargı paketi
