24/10/2025 | Yazar: Kaos GL
Kadının İnsan Hakları Derneği, “Barışta Israr Ediyor, Barışı İnşa Ediyoruz” açıklamasında barış sürecine dair taleplerini kamuoyuyla paylaştı.
Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org
Kadının İnsan Hakları Derneği (KİH), “Barışta Israr Ediyor, Barışı İnşa Ediyoruz: Sürdürülebilir, Kalıcı ve Kapsayıcı Barış için Feminist Talepler” başlıklı açıklamayla barış sürecinden beklentilerini ve taleplerini kamuoyu ile paylaştı.
Dernek, açıklamasında, “Kadının İnsan Hakları Derneği olarak kuruluşumuzun en başından bu yana barışı feminizmin temel konularından biri olarak görüyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden ayrı düşünmüyoruz” dedi.
Dernek, açıklamada “Barış, yalnızca silahların susması değil, şiddetten uzak, eşit ve özgür yaşamanın güvence altına alınmasıdır” diyerek şunları söyledi:
“Bu güvenceye en çok ihtiyaç duyan, savaşın tahribatını en ağır biçimde yaşayan kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lardır. Erkekliğin düşman siyasetinin sahası olan savaşın en çok bizlere zarar verdiğini biliyoruz. Bu yıkımın ağırlığını taşıyanlar olarak, savaşın yarattığı tahribatı da, barışın imkanını da en yakından bilenler bizleriz. Bu sebeple kadınlar olarak feminist politikamızla sürdürülebilir barışı inşa etmeye katkı sunmayı hedefliyor, yıllardır olduğu gibi barışta ısrar ediyoruz.”
Dernek, açıklamasında “Biz kadınlar, barışın yalnızca öznesi değil, kurucusuyuz. Kadınların ve LGBTİ+’ların deneyimi, emeği ve sözü bu sürecin vazgeçilmez bileşenidir” diyerek taleplerini dile getirdi.
Açıklamanın tamamı için tıklayın.
Açıklamada yer alan taleplerden bazıları şöyle:
- Bütünlüklü ve kapsayıcı bir barış için yalnızca savaşın bitmesi değil, muhalefete karşı siyasi baskının son bulması, din, dil, ırk, etnik kimlik, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş vb. ayrım gözetilmeksizin herkesin yaşamının siyasi iktidar tarafından korunması gerekmektedir. Yeni düşmanlar icat etmekten vazgeçilmeli, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla başlayıp Aile Yılı’na varılan süreçte “ailenin korunması” adı altında LGBTİ+’ları kriminalize eden, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik nefret siyasetinden derhal vazgeçilmelidir. Tüm kadınları ve ev içi şiddete uğrama riski olan herkesi şiddetten koruyan İstanbul Sözleşmesi’ne derhal geri dönülmelidir.
- Kayyım uygulamalarının muhalefete bir tehdit olarak kullanılması, yalnızca anti-demokratik değil, aynı zamanda doğrudan patriyarkal bir bastırmadır. Deneyimle biliyoruz ki kayyımların ilk hedefi, kadınların ve LGBTİ+’ların yerel yönetimlerde kurduğu eşitlikçi mekanizmalar oldu. Kayyımlar ilk önce kadın danışma merkezlerini, kadınlara yönelik hak temelli güçlenme programlarını, kapsayıcı sağlık hizmetlerini tasfiye etti, kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarını işlevsizleştirdi ve yerel yönetimler aracılığıyla erkek egemen siyaseti yeniden kurdu.
- Kadınların siyasal temsiline ve yerel demokrasinin eşitlikçi kazanımlarına yönelen bu saldırı kayyım rejiminin sadece bir yönetim biçimi değil, bir iktidar politikası olduğunu göstermektedir. Bu nedenle politik sebeplere dayanan kayyım uygulamalarının dayandığı tüm yasal düzenlemelerin iptali gerekmektedir. Adli soruşturmalar neticesinde belediyelere kayyım atanması halinde ise atanmış kişinin kadın ve LGBTİ+’lara dönük politik saiklerle vereceği kararlara ilişkin bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır.
- Kalıcı barışın inşası, yalnızca silahların susmasıyla değil, savaşın bıraktığı toplumsal tahribatın onarılmasıyla mümkündür ve tam da bu nedenle sivil toplum yapılarının yeniden güçlenmesini ve desteklenmesini zorunlu kılmaktadır. Silah bırakan kadın gerillaların topluma yeniden katılımı, psiko-sosyal destek, travma onarımı, ekonomik bağımsızlık ve yeniden aidiyet süreçlerinin yürütülmesi ve kadınların yaşamlarını onarıcı mekanizmalara erişimi ancak kadın örgütlerinin varlığı ve destekleriyle mümkündür. Bölgedeki kadın ve LGBTİ+ örgütleri, hem kadınların barış sürecine eşit katılımının hem de toplumsal iyileşmenin asli öznesidir. Dolayısıyla bölgedeki kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıların sona ermesi, sivil toplumun yeniden güçlendirilmesi ve kadın örgütlerinin barışın kurucu unsuru olarak tanınması elzemdir.
- Türkiye’nin 2025 bütçesinde savunma ve güvenliğe ayrılan kaynak yaklaşık 47 milyar dolara ulaşmış ve bir önceki yıla göre %165 artış göstermiştir. Ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve kadın ve çocuk yoksulluğunun %40’ın üzerinde seyrettiği, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kişi başına düşen gelirin ülke ortalamasının dörtte birine kadar gerilediği koşullarda bu devasa bütçenin bu devasa bütçenin nereye ayrıldığı politik bir tercihtir. Bu kaynakların tanklara, füzelere ve yeni güvenlik aygıtlarına değil; şiddeti önlemeye, kadınların, LGBTİ+’ların, çocukların yaşamlarını güçlendirmeye, eğitime ve sağlığa ayrılması gereklidir. Bütçe, savaşa ve ölüme değil, onurlu bir barışa ve yaşama ayrılmalıdır.
Etiketler: insan hakları, kadın, aile, siyaset, trans, lgbti, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks, barış
