25/08/2025 | Yazar: Kaos GL

“Eylemlere katılırken zihnimizi hep ‘kaç kişi olacağız’ sorusu meşgul ederdi ve her zaman Berna gibi dostlarımızın bizi alanda yalnız bırakmayacağı fikriyle rahatlardık.”

Kaos GL’den Dünya Barış Günü dosyası: Berna Koç kimsesiz değildi! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL, 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne giderken “dünden bugüne LGBTİ+’lar ve barış mücadelesi” başlıklı bir dosya başlatıyor. Dosya kapsamında hem geçmişten bugüne barış için verilen mücadeleleri hem de bu mücadelelerin LGBTİ+’larla kesişim noktalarını hatırlatacağız. Dosyanın ilk haberi, 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitiren Berna Koç’un anısına.

Kaos GL’nin 2004 yılında sendikacılar, işçi ve memurların katılımıyla düzenlediği Gey-Lezbiyen İşçi Buluşması’nda tanıştığımız Berna Koç, yıllar boyunca homofobi ve transfobi karşıtı eylemlerde, barış ve emek mücadelesinde yan yana yürüdüğümüz dostlarımızdan biriydi. 10 Ekim Katliamı’nda, onlarca barış savunucusuyla birlikte katledilenlerden biri oldu.

Berna adına ödül

Basın, Berna’nın ardından “kimsesiz” diye yazdı. Ancak Berna, İzmir’de Halkevleri ve Kaos GL’den dostlarının katılımıyla defnedildi. Tabutuna gökkuşağı bayrağı serildi.

Berna Koç’un anısını yaşatmak için 2016 yılında, “Dert bende derman bende” temasıyla düzenlenen 11. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda 10 Ekim Özel Ödülü onun adına verildi. Berna’nın hayat arkadaşı ödül töreninde yaptığı konuşmada şunları söylemişti:

“Berna çok özeldi. Oraya giden her duyarlı insan gibi bir şeyleri değiştirmek istiyordu. Ankara bana iki kere travma yarattı. İlki 10 Ekim’di. İkincisi ise Berna’nın ardından ona yapılan haksızlıktı. Berna’ya haksızlık yapıldı ama bu ödül törenini duyduğumda çok mutlu oldum.”

“Kimsesiz olmadığımızı ispatlama zorunluluğu”

Yıldız Tar ise, “Kimsesiz olmadığımızı ispatlama zorunluluğu” yazısında Berna’ya yapılan haksızlığa şöyle tepki gösterdi:

“Ölenlerin ardından yazmak zordur. Bildiğimiz, dokunduğumuz, eylediğimiz, sohbet ettiğimiz, güldüğümüz, ağladığımız, kavga ettiğimiz, bazen yalnız kaldığımız, bazen binler olup sokakları doldurduğumuz şu kavanoz dipli dünyadan ayrılan bir canın ardından yazmak sanki bütün ağırlığıyla çekip gidene, yaşamına son bir kez doyasıya bakmak gibi gelir. Dolu dolu bir yaşamı bir sayfaya sığdırmaya çalışmak ve bunu yaparken yaşamının bütün hallerine aynı özen ve şefkatle yaklaşmak…

Berna’yı kaybettiğimizde basın bu şefkati göstermedi. Berna, Ankara katliamında yitirdiğimiz canlardan biriydi. O eylem alanında bedenini diğer bedenlere katan, uzayın derinliklerinde tek bir parça olmak yerine barış isteyen diğerleriyle muazzam bir orkestranın sesi olmaya çalışan birisiydi. Ama biz onun “kimsesizliğini” öğrendik. Berna’ya yazıktı, kimsesizdi, ardından sadece romantize edilmiş Yeşilçam soslu bir acıyı hak ediyordu!

Hakikaten öyle miydi? Bir insanın hayatı bir kelimeye indirgenebilir mi ki? O eylem alanındaki binler Berna’nın kimseleri değil midir?

Berna’yı ölmeden önce tanımazdım. Öldükten sonra ise tanıyan arkadaşların anlatımlarıyla aşina oldum. Kaos GL’nin çok eski dostlarından, yoldaşlarından biri olduğunu öğrendim. Haberi Umut Güner verdi. “Bizim Berna’yı kaybetmişiz” dedi. Kaos’un whatsapp grubunda bir sessizlik oldu. Ardından Berna’yı anlatmaya başladılar. Bizim Berna, Umut’a göre tamı tamına şöyleydi:

“Berna ile gey-lezbiyen işçi çalışmalarımız sırasında tanıştık. 1 Mayıs başta olmak üzere birçok eylemde yanı başımızda olan, bizimle birlikte yürüyen dostlarımızdan idi. Gezi öncesinde özellikle eylemlere katılırken zihnimizi hep ‘kaç kişi olacağız’ sorusu meşgul ederdi ve her zaman Berna gibi dostlarımızın bizi alanda yalnız bırakmayacağı fikriyle rahatlardık. Berna bizi alanlarda yalnız bırakmayan dostlarımızdan biri idi. Emekçi bir arkadaşımızdı. Temizlikçi olarak çalıştığı firmada taşeron işçilerle birlikte örgütlenmeye sendikal haklarını talep etmeye çalışıyordu.”

Tanıyan Kaoslular tanımayan benim gibilere Bizim Berna’yı anlatırken bir haber çıktı basında. “Kimsesiz” diyorlardı Berna’ya. İçim ürperdi. Kimsesiz kelimesinin sonuçlarından korktum. Kimsesiz bana ve birçok eşcinsel ve transa devletin ölü bedenini bizlere vermediği trans arkadaşlarımızı hatırlatır. Ailesinin zulmünü bir kenara atıp kendini tam da kendi istediği gibi inşa etmeye çalışan translara devletin son golüdür ölümün ardı. Aile aranır, eğer ölü bedenine aile sahip çıkmazsa Kimsesizler Mezarlığı’na gömülür. Ölüm bizler için bir mücadele alanına dönüşür. O bedeni o mezarlığa gömmemek için arkadaşımızın ölü bedeni üzerinde savaş vermek zorunda kalırız.

Trans arkadaşlarımız öldüğünde yaşadığımızı yine mi yaşayacağız, diye düşündüm. Olmadı. Halkevleri ve LGBTİ örgütleri gökkuşağına uğurladı Bizim Berna’yı. Gökkuşağının kıyısında geçen bir yaşam gökkuşağı bayrağıyla uğurlandı. Bize ise bu sefer kendi yalnızlığımızın sordurduğu ‘kaç kişi olacağız’ sorusunu bertaraf eden bir yoldaşımızın ardından kaç kişi olduğumuzu, onun kimsesiz olmadığını ispat etme zorunluluğu kaldı.

Devri daim olsun…”


Etiketler: insan hakları, kadın, medya, tarihimizden, özel haber, trans, lgbti, lezbiyen, gey, biseksüel, interseks, barış
İstihdam